“Arkadaşların için tek yapabileceğin, onların mutluluklarını bozmamak, mutluluklarını paylaşarak artırmak. Ruhları endişe verici bir tutkunun altında ezilip kederle mahvolurken, onları biraz olsun avutabiliyor muyum?”
Ah gelecek neyse uzak da odur! Belirmekte olan bütünüyle önemli bir şey gözlerimizin önüne gelir, gözlerimiz gibi duygularımız da onun içine karışmak ister ve biz, ah, tüm varlığımızla kendimizi ona vermeyi, büyük ve muhteşem tek bir duygunun tüm hazzıyla dolmayı özleriz. —Ah oraya vardığımızdaysa, orası şimdi burası olmuşsa, her şey her zamanki haline bürünür, zavallılığımızın ve sınırlılığımızın içinde kalakalırız, ruhumuzsa kaçırdığımız huzura özlem duyar.
Çocukların bir şeyi niçin istediklerini bilmedikleri konusunda derin bilgi sahibi bütün öğretmenlet ve eğitmenler hemfikir; fakat yetişkinler de çocuklar gibi bu dünyada oradan oraya sürükleniyorlar ve onlar gibi nereden gelip nereye gideceklerini bilmiyorlar, onlar gibi gibi gerçek amaçlar doğrultusunda hareket etmiyor ve onlar gibi bisküvi, pasta yerine göre şeker, yerine göre sopayla yönetiliyorlar: Genellikle buna kimse inanmıyor ama bana göre bu çok açık bir şey.
İslam’a sonradan girenler haram-helal, ibadet vb. için daha bir titiz, gayretli, hatta radikal oluyorlar. Bizler bir hazinenin üzerinde otura otura onun kıymetini zamanla unuturken, onlar bir hazine bulmanın sevincini yaşıyor.
“Ev”. Bu kelime, içinde koca bir dünyayı, hayatı saklıyor. Daha neler, neler. Bir evimiz olacak mesela, küçük ama sevimli. Beyaz badanalı, mavi panjurlu. Yanında bir top akasya, bacasında duman. Bu bir çocuk resmi değil mi ?