Yan yana-apayrı, ormanın içindeki keskin dönüşlere ayak uydurarak yürüyorduk. Kendimizdeki yabancı taraf olan adımlarımız, engebeli zemine yayılmış sararmış, yarı yeşil yaprakların çıtırdayan yumuşaklığında uyumla yürürken tek yürek olmuştu. Ama adımlarımız aynı zamanda birbirinden kopuktu da, çünkü iki ayrı düşünceydik, aramızda ikisi birden aynı şeyi arşınlayan, olmadığımız o şeylerden başka hiçbir ortak nokta yoktu.