Köy uyuyordu, uyurken kimseden zarar gelmezdi ama uyanıkken insanların şeytandan bir farkı yoktu. Nedense herkes birbirinin açığını arardı, hep tanıdıkları insanları konuşurlardı. Hele küçük yerde dost gibi görünenlerin bile arkandan söylemediği laf kalmazdı.
Denizciler uğura ve uğursuzluğa çok inanır, çünkü o uçsuz bucaksız denizin onlara ne hazırladığı, hangi nimeti vereceği ya da vermeyeceği, hangi belalarla baş başa bırakaca- ğı belli değildir. Denizciler suyun, yelin, bulutun, şimşeğin, dalganın çok güçlü, insanınsa aşırı derecede aciz olduğunu bilerek yaşadıkları için doğaya karşı kent insanlarından daha saygılıdırlar. Ayrıca deniz denilince şehirliler gibi suyun yüzünü değil, altındaki heyecan verici, zaman zaman bereket bazen de tehlike getiren bambaşka bir dünyayı düşünürler.
Geçen uzun yıllar, onu da sanki yosun gibi, balık gibi, kaya, kum, çakıl gibi denizin bir parçası yapmıştı. Denizle birlikte soluk alır; o hırçınsa hırçın, durgunsa durgun, hüzünlüyse hüzünlü olurdu.
Beni inatla bekleyen köpeğe sinirlendiğim için oynuyor numarası yapıp topu tüm gücümle burnuna fırlatmıştım. Fakat o gözlerinde suçlama kırıntısı bile olmadan sadece "Özür dilerim, ben bu oyunun kurallarını pek bilmiyorum..." der gibi bir ifadeyle bana bakmıştı.