Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Hasan ALTINIŞIK

Hasan ALTINIŞIK
@Karahasan
Trabzonspor
Kendi kendini telkin
“Bunun aksine bir ağrının kesilmesini kendi kendine telkin etmek, ağrıyı beslemekte olan dikkatimizi gizleyerek gıdasızlıktan öldürmek demektir. Herkes bilir ki muhtemel bir darbenin oluşturacağı acıyı beklemek acının şiddetini arttırır, fakat dikkatimiz bir başka tarafta meşgulse acı hiç hissedilmez veya pek az hissedilir."
Reklam
Ümitsizlik bizden uzak olsun
Timurlenk mağlup olduğu muharebelerden sonra bir istişare meclisi kurarmış. Komutanlarının geri çekilme konusundaki nasihatlerini dinlerken çadırına tırmanan bir karınca görmüş. Üç defa karıncayı yere atmış; karınca üç defa usanmadan yeniden tırmanmaya, yeniden uğraşmaya başlamış. “Bu karınca bizden daha akıllı. Bize vazifemizi gösteren odur. Düştüğümüz vakit kalkmalı, geriye itildikçe ileriye gitmeli, mağlup oldukça yeni” den savaşa başlamalıyız. İleri!” demiş. Timurlenk ümitsizlik nedir bilmiyor. Karınca Timurlenk'e örnek olmuşsa, Timurlenk de bize örnek olmalıdır.”
Özellikle kavgamız bizzat şehvete değil, şehvetin ahlâk ve vicdana ters olan aşırılığına ve tabii olmayan temayüllerine karşıdır. Aşk ne ayıplanır ne övülür, ne çirkin ve ne de güzel bulunur. Ne Hıristiyanların itikadı gibi günahkâr bedenimizin şeytani bir aldatmacasıdır ve ne de Eski Yunanlıların zannettiği gibi güzelliğin muhteşem bir numunesi olan insan bedeninin en güzel fiilidir. Hayır, aşk sadece doğal bir fiildir. İnsan ırkının sonsuza kadar devamına hizmet eden ezeli kanunun tabii bir tezahürüdür. Yapılış ve uygulanışında büyüleyici bir cazibeye sahip özel bir zevk ona yoldaşlık eder. Dolayısıyla, şehvete esir olmak ne kadar ayıp ise mutlak bekârlık da o kadar ayıp, aynı derecede vazife bilmezliktir. Cinsel hayata ait olan ahlâk kanunu, doğal olmayan lezzetlerden kaçınmaktan ve şehevi fiillerin namuslu ve meşru bir dairede icrasından ibarettir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Maer'deki ikametim esnasında sıhhatim bozulmuş, tembelleşmiştim. Tembellik kadar tahammül edilemeyecek hiçbir şey olmadığı duygusu bende o zamandan kalmıştır.”? Pascal şöyle diyor: “Bir asker veya çiftçi mesaisinin zahmetlerinden bahsettiğinde onun elinden tüm işlerini alın ki aylaklığın ne olduğunu anlasın.” Gerçekten de tembel kendi kendinin celladıdır. Çünkü ruh ve bedenin tembelliği, bunaltıcı bir hüzün üretmekte gecikmez. Hatta pek çok zengin bile servetleri sayesinde çalışma mecburiyetinden mahrum kalıp da devamlı bir girişimde bulunamadıklarında bunalıma girerler. Kasvet ve hüzün içinde memnuniyetsizlik hâline mahküm olur veya kasvetlerini yok etmek için şehevi zevklere baş” vurup bu suretle daha da büyük bir ızdıraba düçar olurlar.
Franklin'e felsefi bilimlerle alâkalı meseleleri bu kadar bariz bir şekilde keşfetmeyi nasıl başardığını sorduklarında “daima düşünmekle” demiş. Bizim de bütün başarımız, maddi ve manevi hasletleri ve menfaatleri sürekli düşünmekle mümkündür.
Reklam
Guibert diyor ki “Sıradan işlerle uğraşan veya günlük mesaisine dalmış insanlara verebileceğimiz en iyi nasihat, sabah 15 dakika, günlük mesainin sonunda da bir 5 dakikalık tefekkürü kendileri yapmalarıdır.
Her şeyden evvel maişetimizi sağlamayı düşünürüz. Bazılarımız çalışma zevkinin derin nimetini içinde hissederek tam bir sevinçle, bazılarımız da angaryaya gidiyormuş gibi yoğun bir nefret hissiyle günlük işlerine koşar. Mesaimiz sona erdiğinde neredeyse mecburi olan eğlencelere, gezintilere ve ziyaretlere kendimizi veririz. Bir rüya içinde yaşıyormuşuz gibi daima koşar, bir dakika bile dinlenmeyen bir yeni serseri Yahudr olur, ezelden beri koşmaya mahkümmuşuz gibi hiçbir şekilde sakinleşip nefeslenme arası bulamayız. Hastalıklar ve ailevi sıkıntılar da zamanımızı çokça işgal eder. İşte bu yoğun çaba içinde yaşayan 20. asrın insanları ne yapsın da birkaç dakika istirahat ile hakikaten faydasına ve gerekliliğine inandıkları tefekkürü derinleştirmeye güç yetirsin?
Kısacası, derin bir tefekkürün gayet faydalı birçok sonucu olur. Gayet kuvvetli sevgi hisleri uyandırarak en ufak temayülleri bile en sağlam kararlara çevirir. İhtiras ve lisanın kötülüğe sevk edici telkinlerini yok eder, gelecekte yaşanabilecek tehlikeleri kâşif gözüyle önceden tahmin edip daha başlamadan onlara karşı duracak bir kuvvet ve iktidar bahşeder.
Sonuç olarak fiiller kendine uygun duyguları uyandırmakta büyük bir güce sahiptir. Hatta bu duyguların ortaya çıkışını istemesek bile icra ettiğimiz kas hareketleri, isteğimiz dışında uygun duyguları ortaya çıkarmakta gecikmez. Özellikle kas hareketlerinin icrasında kontrolümüz mutlaktır. Bunun için istediğimiz bir duygu veya fikri zihnimize yerleştirmek ve buna istediğimiz kadar kuvvet verebilmek için fiillerden çokça yararlanacağız.
Sonuç olarak, duyguların iktidarı ne kadar baskıcı olursa olsun, biz psikolojinin öğrettiği kanunlar ve bilgilere dayanarak bir taraftan fikir ve fiillerden, diğer taraftan da birbiriyle taban tabana zıt duygulardan yardım isteyip özellikle zaman gibi bir müşfik yardımcıdan da destek talep edersek nihayetinde zafer kazanmaya muvaffak oluruz.
Reklam
“Hatta terbiyede dahi duygulardan yardım alınmazsa bir fayda temin edilemez. Çocuklara mükâfat ve rekabet duygusu telkin edilmezse onların dikkatlerini bir noktaya toplayarak çalıştırmak mümkün olmaz. Çocuklukta bu duyguyu bize dışardan veriyorlar; kâh tehdit kâh korkuyla irademizi kuvvetlendirerek fiillerimizde ve işlerimizde bir denge meydana getiriyorlar.”
“Mesela aşırı derecede asabi bir insan, aynı zamanda iradesiz, en ufak mücadeleden bile korkan bir tembel, en hafif çabada bile yıkılan zayıf bir kişilik... Dikkatini yoğunlaştırma gücünden mahrum olduğu gibi bir iki saatlik bir hesap kitap işini bile beceremez. Günde bir saat bile çalışma kudretine sahip değildir; ağır, yavaş, hafıza ve tahayyülden mahrum bir zihindir... Fakat bu insanda sabit bir fikir, bir ihtiras mevcuttur. İşte bu insan Darwin'dir.” (Eymicu)
“Hiçbir zevkinden ve hatta bencilce harcamalarının hiçbirinden vazgeçmediği hâlde sosyalizm iddiasında bulunan bir Parisli ile asalet, servet ve deha gibi her türlü refah imkânlarına sahipken bir Rus köylüsü hayatını tercih eden ve sosyalistliği samimi hislerle sahiplenen Tolstoy arasındaki fark birbiriyle mukayese edilsin.” (Payot)
b. Fikir, duyguyu doğurur Hüzün kelimesini okumak veya işitmek derhal bizde de hüzün duygusunu doğurur. Korku, öfke, zevk, aşk ve haset gibi bilumum duygular da aynı kanuna tâbidir. Bazen bir öfke patlaması hâlindeyken bilincimizi sükünet fikri şiddetle istilâ ederse, öfkemiz sükünete dönüşür. Bir ortama, bir gezintiye veya bir gösteriye gittiğimizde önceden fikrimizde zevk veya keder duygusundan biri olduğu için hakikaten eğlendiğimizi ya da kederlendiğimizi görürüz. Etrafımızdakilerin duyguları bulaşıcı bir hastalık gibi bize de bulaşır. Gayet mahzun olduğumuz sırada şen bir arkadaşın kahkahaları, bizi de gayr-i ihtiyari güldürür. Sevinçli kimselerle beraber sevinir, hüzünlü ve ızdırap çeken kimselerin de hislerine ortak oluruz.
d. Fikir, duygulanımı doğurur Herbert Spencer diyor ki “Bir mermerin kazınması düşüncesini hatırıma getirdiğim gibi derhal mermerin kazınmasını görür ve aynı şekilde vücudumda bir titreme hissederim.”
4.400 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.