يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتٖى
(O zaman insan:) “Keşke ben, (bu ebedî) hayâtım için önceden (dünyada iken iyi ameller) yapsaydım!” der.
Fecr 24
Yanımızdakiler Kanuni'nin su kemerlerinden hala oluk oluk su aktığından bahsetmişlerdi. Neredeyse 450 yıl önce yaptırılan su kemerlerinden håla su aktığını duymak bizi oldukça şaşırttı. Şaşkınlığımızı ifade edince, "Isterseniz kendi gözlerinizle görün," dediler ve arabanın direksiyonunu sağa kırdılar. Burası Çevresine hayat veren Osmant Mekke'den çıktıktan yaklaşık 50 km sonra su kanallan karşınıza çıkacak olan ilk köydür. Köyün girişinde otlar ve yeşilliklerle kaplı güzel bir alana geliyoruz. Gerçekten de yerde taştan yapılma bir kanal görüyorum. İçinden su aktığı gibi çevresini de cennete çevirmiş bir su bu. Kanuni'nin getirdiği su hala buralara hayat vermeye ve tabii ki yaptığı hayırların sevaplarını Kanuni'ye göndermeye devam ediyor.
Tahta genç yaşta bir padişah, II. Mahmud geçer. Mekke'deki kargaşanın durdurulması için Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ya haber gönderilir. O da oğlu Tosun Paşa'yı Arabistan'a gönderir. İşte bu hadise sonrasında II. Mahmud'un emriyle Kabe etrafına,burayı koruyacak bu kaleler inşa edilmiştir.
Ecyad Kalesi öyle enteresan bir şekilde inşa edilmiştir ki kaleden Mescid-i Haram'ın içlerine kadar uzanan gizli geçitler konmuştur. 1979'da meydana gelen Kâbe baskınında Mescid-i Haram'ı basan art niyetli kişileri askerler bu tünelleri kullanarak etkisiz hale getirmişlerdir. Ecyad Kalesi'nin yıkımı esnasında bu gizli yolları Mekke'de bulunan birçok kişi görmüştür. Osmanlı, Beytullah'ın korunması konusunda o kadar hassastı ki, 1919 yılında buraları devrederken Ecyad Kalesi'nden bir tek topu bile dışarıya çıkartmamış, kaleyi, Mescidi Haram'ı korumak amacıyla buraya getirilen tüm teçhizatı ile beraber teslim etmiştir. Atalarımızın bir hassasiyeti de kendilerini hep buraların hâdimi olarak görmeleridir. Bir yere hakimlik değil de, hâdimlik yani hizmetçilik yapan hiç oraya hakimiyet sembolü olan bayrağını asar mı?
Bugün de insanlar dünden pek farklı değiller. Genelde toplumda zalim, azgın ve şımarık insanların haddi hesabı yoktur. Özelde ise "Müslüman" sıfatını kazanmış kimselerde de benzer sıfatlar görmek mümkündür. Zenginliğin, makam ve mevkiin, statü ve "mahalle"nin verdiği Şımarıklıkla insanlara zulüm ve haksızlık yapmakta, insanları hor ve hakir görmektedirler.
Kendilerinin dünyası farklıdır. Adeta kendilerine toplum içinde farklı köşk ve saraylar edinmişler. Kıldıkları namaz, yerine getirdikleri hac ve umre ibadetleri bile farklıdır ve kendilerine özgüdür. Her yıl umre ibadetini yerine getirirken, bir yıl da bir yoksul Müslüman'ı umreye göndermeyi düşünmezler. Mükellef sofralarında tika basa yerken, yoksullarla sofralarını paylaşmaz, sadece "Allah, bulamayanlara da versin" temennileriyle vaziyeti geçiştirirler. Yazlık, kışlık konutlarının yanında torunlarına da konutlar edinirken, evsiz bir kimseye de bir konut vermeyi asla akıllarına getirmezler. Yedi sülalelerini aş ve iş sahibi yaparken, yoksul işsizlere iş vermeyi pek düşünmezler. Bu dünyada kendileri için birden fazla eş, ahirette de "huril-iyn" isterken, yoksul bekârları evlendirmeyi istemezler.
Rinaldo, Conan'dan niye nefret ediyor?"
"Şairler iktidardakilerden hep nefret eder. Onlara göre mükemmellik daima bir önceki köşenin gerisinde veya bir sonrakinin ötesindedir. Geçmişin ve geleceğin düşleriyle şimdiki zamandan kaçarlar.
“
Nesiller televizyona kurban edilmiştir.
...nesiller televizyonun önünde adeta hiçbir çaremiz yokmuş gibi sürüklenip götürülmektedirler, Müslümanı ve Müslüman olmayanıyla herkesi.
„
Batı tarzı kişisel gelişimciler, psikologlar, modern karakter ustaları secde anını insanı alçaltıp, küçük düşürdüğünü, pasif kişilik yarattığını söylerken bir şeyi ıskalıyorlar. Sadece Allah'ın karşısında başını eğen Müslüman, şu dünyada hiç kimseye eğilmez, medet ummaz, yalakalık yapmaz, bel bağlamaz, rızık için takla atmaz.
Öyleyse borsa oklarının inip çıkmasından bile korkan modern insanlara soruyorum: Bundan daha muhteşem bir karakter, huy, kişilik özelliği olabilir mi?
Kullanım ömrünü kısaltmak ve sürümü artırmak için her ürünümüzün ırzına geçilmiş halde. Nasıl ki insanlığın ilk çağları üretim tipine bağlı olarak taş devri, bronz çağı diye adlandırılmış da bizim dönemimiz de sahtecilik çağı diye adlandırılabilir pekâlâ.