Kate ve Tully’nin dostluğu. Başta size ilham veren, içinizi ısıtan sonrasında sizi sinir krizi geçirten ve buna nasıl izin verirsin dedirten ama en sonunda sizin kalbinizi kırıp her şeye rağmen devam eden bir dostluk.
Gerçekten de son nefesine kadar dost kaldılar. Tully’nin bencilliği beni çıldırtsa da Kate hasta olduğunda her şeye rağmen onu aradı ve yanında olmasını istedi. Nasıl istemesin ki? Otuz yıldan uzun bir dostluk. Tully annesi tarafından istenmeyen yapayalnız bir kızken Kate ve ailesi ona bir aile, annesi anne babası baba oluyor. Üstelik Tully’a bir hayal bir amaç edindiren gene Kate’in annesi oluyor ki, o hayal için ne yaparsam mübahtır diyerek yaşıyor hayatını Tully. Bir gün çok ünlü çok
zengin bir televizyoncu oluyor ama en son yaptığı şey, Kate ile kızı Marah’ya kurduğu tuzak -ki Marah beni kanser etti kitap boyunca, sonunda da annesini ediyor da neyse- benim kalbimi çok kırdı. Ona rağmen Kate gene ona gitti çünkü son günleriydi. Johnny ise çok ayrı bir olay ki, Kate gene eskiden Tully’u istemesine rağmen onunla evlendi çünkü aşık olmuştu. Uzaktan bakınca Kate’e çok kızdım, aptal dedim, kabullenemedim ama yaşarken böyle olmuyor. Ama ne olursa olsun bir yakın dostlukta kıskançlık olursa çok zor bir ilişki olur. En azından çok yakın arkadaşa sahip ben, bu konu da rahatsız oldum. Kalemi harika ve akıcı, sonunda sizi gerçekten ağlatan ve gene de her şeye rağmen seveceğiniz bir kitap. Her yönden bir şeyler görüyorsunuz, çocukları için hayatından vazgeçen bir kadın ve kariyeri için aile kurma şansından vazgeçen diğer kadın tam bir örnek.
‘Kabullenmek gerekir. Ya elindekilerin farkına varıp yoluna devam edersin ya da sahip olamadıklarını düşünür durursun. Yaptığın seçim sonuçta nasıl bir kadın olacağını belirler.’
‘Ben aşkı biliyorum, belki karşılıklı aşkı ya da sevilmeyi değil ama birine aşık olmanın ne demek olduğunu ve insanın canını ne kadar acıtabileceğini biliyorum.’
‘Ama bazen risk almak gerekir. Elini uzatmalısın. Sana kesin olarak söyleyebileceğim bir tek şey var. Hayatta sadece yapmadığımız şeyler için pişmanlık duyarız.’
‘Ama her şey çok çabuk değişiyordu. Artık bunu anlamıştı. Bir at bir gecede yaşlanıp sakatlanabilirdi. Bir arkadaş da aynı hızda bir yabancıya dönüşebilirdi.’
Sicilya’da bir korku evi hikayesi sanırım daha doğru bir isim olur bu kitap için. Bir şatoda yaşanan büyük trajediyi okuyorsunuz kitap boyunca. Bir aşkın kaç sınavdan geçtiğini, bir kadının ne zorluklar atlattığına şahit oluyorsunuz. Julia kitap boyunca babasından, zorla evlendirilmeye çalıştığı dükten ve peşindeki kötü adamlardan sürekli kaçıp durdu. Aşık olduğu adama tesadüfen kavuştu gene kaçtı durdu. En sonunda ise hak yerini bulurken Julia yine mental sağlığını iyi korudu zira ben okurken koruyamadım pek. Kitapta sevdiğim tek şey ise şatodaki gizemli güney cephesi ve oranın esrarı oldu ki sonunda kalbinize dokunan bir hikaye çıkıyor ortaya. O dönemin kadınların söz hakkı olmaması bazen kalbimi kırıyor benim.
‘Gelecek ona hüzünlü bir manzara sunuyordu. Yine de, onurlu bir uğraşla, sağlam bir dürüstlükle geçirdiği yılları düşünerek yüreğini teselli edebileceğini, ümitlerini yeşertebileceğini düşünüyordu.’