Giydiğimiz kıyafet, bulunduğumuz ortam, görüştüğümüz insanlar, dudağımızdan dökülen söz... Her biri bizim kimliğimizden haber verir. O zaman ya inandığımız değerin, sarf ettiğimiz kelamın, bulunduğumuz muhitin, okuduğumuz kitabın, giydiğimiz kıyafetin adamı olalım ya da neyin adamıysak onun sözü olsun dudağımızda, onun kıyafeti olsun üstümüzde, gittiğimiz geldiğimiz yer orası olsun. Böyle olursa temsil derdine düştüğümüz değere faydamız olmazsa bile hiç olmazsa zararımız dokunmaz.
"Bil ki; Allah bir kulunun hayrını murat ettiği zaman ona kendi nefsinin kusurlarını gösterir. Basiretleri keskin olan kişilerin ayıpları kendilerine gizli kalmaz."
Nâziât Suresi'nin 40. ayetinde Allah şöyle buyuruyor: "Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.”
Önce kalbi dokumak; hem de kalpten dokumak gerek, bir muammadır insan hece hece; onu kalpten okumak gerek. Onu da Allah yarattı deyip Yaratan Rabbinin adıyla okumak gerek…