Başından başlayarak ne istediğimizi bilmeliyiz, diye düşündüm, insanın ne istediği, neye sahip olmak istediği, neye sahip olması gerektiği daha çocukken kafasında belirmiş olmalı, diye düşündüm.
Kütüphanelerimiz sanki cezaevi, büyük düşünürlerimizi tıktık oraya… Akıl nerede ortaya çıkarsa çıksın yok edilir ve hapsedilir ve doğal olarak her zaman hemen akılsızlık olarak damga yer…
Öğrenim gördüğümüz yerdeki çevre bize düşmansa, bize dostça bakan çevrede olduğundan daha iyi çalışırız, öğrenim gören kişi ona dost olan çevre yerine düşman olan çevreyi seçerse daha iyi eder, çünkü ona dost olan çevre eğitimine vereceği dikkatin büyük bir bölümünü alıp götürür, düşman çevre ise ona yüzde yüz bir eğitim sağlar çünkü o bu eğitime yoğunlaşmak zorundadır, umutsuzluğa kapılmamak için, böyle bakıldığında Salzburg büyük bir olasılıkla tüm öteki güzel denilen kentler içinde eğitim için mutlaka önerilir, ama yalnızca güçlü bir kişiliği olana, zayıf biri orada kısa sürede kuşkusuz yitip gider.
…kent aslında insanın aklına gelebilecek en büyük sanat ve düşünce düşmanı, aptal insanlar ve soğuk duvarlarla dolu kalın kafalı bir taşra kasabasıdır, zamanla orda her şey kalın kafalılığa dönüşür, istisnasız her şey.
Kilisenin dayanıklı bir midesi vardır. Kim bilir kaç ülkeyi yiyip yutmuş, asla sindirim güçlüğü çekmemiştir. Aziz hanımlar, haram malı yalnız kilise sindirebilir.