Ölmüyorum yokluğunda
Eskiyorum
Eksiliyorum
Bir bir kopuyor
Yüreğime astıkların
Gülüşün sonra
Ve inancım
En çok da sen kopuyorsun
İlmeklendiğin yerimden
Yüreğimden...
Yüzyıllardır dünyanın var olma sürecine çeşitli anlamlar yüklendi. Bence dünya, kadınların sırtında yaşamın yorgunluğundan oluşmuş kamburdan meydana gelmiştir...
Atları vurdular
Gülleri
Kelebekleri
Vurdular zamanın aynalarını
Ezgileri, dağ kırlangıçlarını
Vurdular yalın ayak çocukları
Vurdular bizi
Yaylalar yoksunu
Zulmün ellerinde...
Kimse bilmeyecek
Uzun uzadıya üşüyecek sustuklarımız
Göçecek Nisan soluksuz bir kederle
Kimse bilmeyecek
Bir Anka'nın kırık kanatlarında
Üşüyecek sustuklarımız...
"Belki anlatmak istediğimi anlatamam. Affedin kusurum olursa. Ben senin gibi zengin, okumuş bir insan değilim. Aslında insan da sayılmam. Çünkü her şeyden önce kadınım. Konuşmak istediğimde ağzının üstüne tokat yapıştırılanım yani. Dili kesilen... İş-güç bilmem, sokaklardan korkarım. Her şey günahtır, yasaktır. Bakma bu yaralı bereli halime. Çok güzel bir kadındım. Ama tüm güzelliğimden faydalandılar. Yağmaladılar gençliğimi. Bana kalan ise bir tortu şimdi. Bir kuklaya benzetebilirsin beni. Hayatımda ipler hep erkeğin elindedir. Baba evi, koca evi, hoca evi vardır. Benim evim yoktur. Kaderimi Allah değil, erkek belirledi hep. Nasıl yaşayacağımın kararında ilk ve son söz ona aitti hep. Ve şimdi sığınacak bir yer arıyorum. Gidecek yerim de yok..."