Ama bu soyguncu, hayat veya zaman, gelip her şeyi alır - hafızayı, kalbi, duyma yetisini, malum organı. Seçmez bile, eline ne geçerse. Bu yetmiyormuş gibi bir de dalga geçer. Ne yapıp eder, göğüslerini sarkıtır, poponu eritir, sırtını büker, saçlarını seyreltir, beyazlatır, kulaklarının içine kıllar eker, bedeninin üzerine benler, ellerinin üzerine ve yüzüne yaşlılık benekleri saçar, tüm kelimelerini çaldığı için, aptallaşmış ve hafızadan yoksun halde saçmalamanı veya susmanı sağlar.
Yaklaşan kitlesel hafıza kaybının hipokampusa ulaşan, beyin hücrelerini yok eden, nörotransmitterleri bloke eden bir virüs gibi bir şey olabileceğinden söz ediliyor. Ve beyin, doğanın bu yüce eseri bir küsur yılda jölemsi bir kitleye dönüşür. Dünyaca ünlü birkaç biliminsanı arıları örnek vererek colony collapse disorder, koloni çöküş sendromu ismi verilen gizemli yok oluşlarının aslında Alzheimer mekanizmasıyla aynı olduğu, sadece insan ailesine uygulandığı konusunda uyarıda bulundu.
Aslında bedenimizin doğası gereği merhametli olduğu anlaşılıyor-sonunda anestezi yerine biraz hafıza kaybı. Bizi terk eden hafıza, bizi çocukluğun sonsuz tarlalarında son kez oynamaya bırakıyor.