Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönül

Gönül
@Matgnl44
Peronlarda bulunan sarı çizgiyi geçmeyen ve her ne sebeple olursa olsun Ray Hattına inmeyen// Duygusallığı diz boyu ikizler burcu.. // Hayır demesini bilmeyen ve daima gülen biri️
Anılarım...
Tarihi bilmem lakin küçüklüğüm dediğim zamanlardan. Abim Sivasta okurken anne ve babamla gitmiştik Sivas'a. Babamın hayatımda ki varlığı 7 yıl ve bu anımı hatırlayabiliyorsam tahmini 6 yaşlarındayım. Abim müstakil bir evde oturuyordu öğrenci evi bildiğiniz. Eşyası yok denecek kadar az her yanı fakirlik kokan bir evdi. Hoş zengin öğrencilerde vardı lakin biz hiç zengin olamadık o vakitlerde. Bana çok ilginç gelirdi o ev ve yaşanılanlar. Birgün babam annem evin karşısında bulunan köprüye çıkmıştık karşıdan eve bakarken hemen yan komşuyu farkettik. Yaşlı bir amca deli gibi bağırıyor küfrediyor (sonradan öğrenmiştim akli dengesinin yerinde olmadığını) kime neye olduğunu bilmeden korku hissiyle o an babama sarılmıştım. Şimdi anlıyorum babanın ne olduğunu varlığının en büyük zenginlik yokluğunun ise büyük bir eksiklik olduğunu. Neyse Herkes bir miktar hayalinde var eder o müstakil tatlı görünen evleri. Köy hayatı yaşayıp toprakla zaman geçirmeyi.hayvanları sulayıp onlara yemeklerini vermeyi. Dağı bayırı dolaşıp temiz havayı çekmeyi. Lakin görünen ile yaşanan arasında ciddi farklar var hiçbirşey hayal edilen kadar güzel değil. Kolay yaşanmıyor. İstediğimiz gibi sonuç vermiyor. Hayallerin çiçekli yolları gerçeğin engelleri insanın yaşamının tarifi.
Reklam
Vazgeçmenin Estetiği // Razı olmak boyun eğmeyi ifade eder; öte yandan yenmek razı olmak demektir, dolayısıyla ucu yenilmeye çıkar. İşte bu yüzden her zaferle insan biraz daha bayağılaşır. Galipler, onları savaşmaya, zafere götürmüş olan yorulabilme yetisini, bugünün karşısında yitiriverirler. Hallerinden memnundurlar artık, oysa insan ancak bir şeye razı olursa, galiplerin zihniyetine sahip değilse memnuniyet duyabilir. Yenmeyi bilenler, hiç yenmemiş olanlardır. Güçlü olan, kendi cesaretini durmadan kırabilendir. En iyisi, en soylusu vazgeçmektir. En yüce imparatorluk, normal hayattan, başkalarıyla görüşmekten vazgeçen, üstünlük kaygısını sırtında bir mücevher sandığı gibi hissetmeyen, altında ezilmeyen bir imparatorun hükmünde olandır.
“yaşamak durmadan, ardında bir şeyler bırakarak bir yerden bir yere gittiğimizi sanmak mıdır?”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Cennetten kovulduk, ama Cennet yok edilmedi. Cennet'ten kovuluş bir bakıma iyi şanstır, çünkü eğer kovulmuş olmasaydık, Cennet'in yok edilmesi gerekecekti. Neredeyse İlk Günah olayı sonuçlanana kadar, Cennet Bahçesi'nin insanoğluyla birlikte lanetlenme olasılığı sürdü. Yalnızca insanoğlu lanetlendi, Cennet Bahçesi bunun dışında bırakıldı. Bilgi Ağacı'nın meyvesini yediği gün, Tanrı Adem'in öleceğini söyledi. Tanrı'ya göre, Bilgi Ağacı'nın meyvesini yemenin kesin sonucu ölüm olmalıydı, yılana göre (en azından böyle de anlaşılabilir) bu Tanrı gibi olmak demekti. Her ikisi de benzer nedenlerle yanlıştır. İnsanlar ölmedi, ama ölümlü oldu, Tanrı gibi olamadılar, ama öyle olabilmenin elzem yeteneğini elde ettiler. Her ikisi de aynı zamanda doğruydu. Ölen insanın kendisi değil, ama cennetteki insandır, Tanrı'nın kendisi olamamış, ama Tanrısallığın bilgisine ulaşmıştır. Kötü Olan'ın o perişan bakış açısı: İyi ve Kötü'yü bilmeyi Tanrı'yla eşitlik sanıyor. Lanetlenmiş olması onu eskisinden daha kötü bir hale getirmemiş gibi görünüyor: yolun uzunluğunu karnının üstünde yerde sürünerek ölçecek./ Franz Kafka- Mavi Oktav Defteri
Birkaç ay önce eski bir arkadaşım sormuştu, “Sen bu adamı çok sevdin, neden?” diye. “Konuşabiliyoruz, dedim ve bu o kadar müthiş bir şey ki, hiç susmasın, hiç susmayayım istiyorum.” Anlatacak çok şeyimiz varmış birbirimize. Çok çay soğuttuk, çok geç kaldık, uykusuz kaldık, asansörün düğmesine basmayı çok unuttuk konuşacağız diye. Anlat, doğduğun
Reklam
Yaptıklarımın akademik statüsüyle ilgilenmiyorum, çünkü sorunum kendimi dönüştürmek. Ayrıca insanlar, “Evet, birkaç yıl önce şöyle düşünüyordunuz, şimdi böyle söylüyorsunuz," dediği zaman, cevabımın “Yoksa benim yıllarca aynı şeyi söyleyip hiç değişmemek için mi böyle çalıştığımı sanıyorsunuz?" şeklinde olmasının nedeni de bu. İnsanın bilgisiyle kendi kendisini dönüştürmesi, bence estetik deneyime çok yakın bir şey. Bir ressam kendi resmiyle dönüşüme uğramıyorsa niçin çalışsın ki?/ Michel Foucault
Elbette ki herkes, yol boyunca bir noktada, şu seçmiş olduğundan açık ara daha iyi bir hayatı yaşamaya muktedir olduğunu fark etmiştir./
Henry Miller
Henry Miller
Bir istiridye, komşusu olan bir başka istiridyeye şöyle dedi: “İçimde çok büyük bir acı var. Çok ağır ve yuvarlak bir şey. Çok huzursuzum.” Diğer istiridye, mağrur ve memnun bir edayla cevap verdi: “Göklere ve okyanuslara şükürler olsun ki benim içimde hiçbir acı yok. İçimde ve dışımda tam ve bütünüm.”
Halil Cibran
Halil Cibran
Kendin olmayı yeniden öğrenmen gerek , yıllar yılı unuttun onu yalnızca: Bunu da "koşullar"a, "hayatın akışı"na, "sorumlulukların"a falan bağlamaya kalkışma bahane bulmaya çalışma: Sendin, sendeki asıl senin anlamını, önemini, değerini gözardı eden: korkaklıkla işin kolayına kaçan... . . . O işte şimdi hesabını soruyor o sahici senin, senden: ne yaptın sen sana? 🦋🦋🦋 Oruç Aruoba . . . Analitik cümlelerin babası, iyi ki geçtin bu dünyadan saygıyla...🌹
Çocukluktan kalma bir anım var. Bir anı mı yoksa bir rüya mı onu bile bilmiyorum. Ama yıllardır zihnimin bir köşesinde duruyor. Güneşli bir öğle sonrasında denize bakan bir evin bahçesinde uyukluyorum. Anneannem beni sedire yatırmış. Böcekler yüzümü gözümü ısırmasın diye de üzerime tülbent örtmüş. Bahçeden kadınların konuşmaları duyuluyor. Belki
Reklam
Ölüm geldiğinde sonbaharda aç bir ayı gibi; ölüm geldiğinde ve cüzdanından tüm parlak madeni paralarını çıkardığında beni satın almak için ve cüzdanını çat diye kapattığında; ölüm geldiğinde kızamık gibi; ölüm geldiğinde kürek kemiklerinin arasındaki soğuk bir buzdağı gibi, o kapıdan büyük bir merakla geçmek istiyorum, o karanlık ev acaba
...Belli ki kalabalıkları içine almayan bir iklimdesin. Belli ki kendi sularında yüzüyor, kendi kıyılarında dolaşıyor sesin. Belli ki her şeyi dışında bırakan bir şeyin içindesin. Nereye dalıp gittin? Nereye dalıp gitti gözlerin? Hangi kelimelerin kıyılarına vuruyor hoyratça dalgaların? Hangi mısraların dallarında sallanıyor uçarı salıncağın? Hangi pencereden uzaklara, uzaklara, çok uzaklara bakıyor çocuksu bakışların? Hangi gurbeti bir yün yumağı gibi durmadan eline dolamaktasın? Hangi kelebeğin peşine takılıp bilmediğin bahçelere koşmaktasın? Hangi yükseklerden hiç durmadan bilmediğin derinliklere düşmektesin? Hangi dilde kim bilir hangi anlama gelmekte, hangi sırlanmış ifadenin içinde depreşmektesin? Bir gün kanat çırparım diye hangi kozanın içine yerleşmektesin? Nereye dalıp gittin? Nereye dalıp gitti gözlerin? Başını koyduğun yastık gördüğüm şu alemde mi? İçine düştüğün uyku bizimle aynı gecede mi? Uyandığın bütün sabahlar yeryüzünde mi? Güneşin sonsuz renkleri yalnız senin teninde mi? Söyle geride bıraktığımız her şey hâlâ yerinde mi? Hayat o hiç değişmeyen seyrüseferinde mi? Nereye dalıp gittin? Nereye dalıp gitti gözlerin? Buradasın ama değilsin. İçimize dokunuyorsun ama ne kadar uzansak dokunamıyoruz biz sana. Açık bir kitap gibisin ama düğümleniyoruz okumaya kalksak her satırında. Parıldıyorsun uzak yıldızlar gibi ama işte tâ gökyüzünde. Nereye dalıp gittin? Nereye dalıp gitti gözlerin? Bizim bu gaflet yanığı gözlerimizle sürülür mü hiç, senin aslına yürüyen ayak izlerin./Gökhan Özcan
yirmilik bir diş için yer kalmamış ağızda onsekizi dolduran bir ehliyet kazanır memur sakal bırakmaz keyfi kıyak berberin hani tıpkı şarkıda dediği gibi ya üstündesindir mermerin / ya da hep altında kalacaksın bu yüzden bunları bir gün anlayacaksın neye bölündümse ya bir çıktım ya kendim küsurat bahanedir asal sayılara inanacaksın çünkü bir barikat yıkmaz kendi kendini yıkmadığı gibi bir gergedanın koşması şu evreni kansere ve saçlarının “Allah!” diyerek uzamasına yazık ki bir çare bulamıyor işte tıp bulamıyor yavrucum bulamasın da ölüme çare değil türkü dinlemek hiç durma özgür birini göster dünyanın bütün gardiyanları her Allah’ın günü hapse girerler/Alper GENCER
Komedi, tragedya artı zamandır. (...) bir zamanlar korkunç olana ilişkin bakış açımız, zaman geçtikçe gülünebilir bir şeye dönüşür./Billy Mernit- Romantik Komedi Yazmak
- Kafa dediğin eskir, ihtiyarlar, ölür bile insan ölmeden, dedi. Sonra kalbini gösterdi: - Eskimeyen, eksilmeyen şey buradadır. ... -Bu da deliliğimizin bir başka türlüsü, dedi. Deniz mi bizi böyle eder, nedir?... Göğsüne vurdu. - Bu yürek, bizim yüreğimiz, bir tahtası eksiklerin yüreğidir, dedi./ Sait Faik, İki Kişiye Bir Hikaye
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.