Rabbe bin kere hamdolsun ki dünden beri hakikat ve selametin bir cami ile bir cemaat dışında bulunmadığını biliyorum.
Beş on senedir, Garba uymak için açtığımız bütün o konferans salonlarında, halkı zorla topladığımız o miting meydanlarında görülen şeyler, işitilen sözler bir hocanın okuduğu menkîbenin ve bu cemaatin sükutu önünde bana ne kadar yavan ve boş göründüler. Meğer biz, içinden çıktığımız hakiki álemi bırakıp onun yanında kitaplardan öğrenilmiş yeni bir âlem icad etmek istemişiz ve bu alemde hakkı, selâmeti aramışız. Demek hak ve selâmetin, samimilikten, doğruluktan ve sadakattan oluşan bir hava dışında da yaşanabileceğine zahib olmuşuz. Ve serhatlerinde askerlerimiz bizi "Allah Allah" nidalarıyla savunduğu sıralarda biz, Allah'tan başka şeylere inanmışız.
Bir Kalbi kırılmaktan koruyabilsem
Yaşamış olmayacağım boşuna
Bir Hayatı Acıdan kurtarabilsem
Bir Ağrıyı dindirebilsem ya da
Ya da bayılan bir Ardıç Kuşunu
Koyabilsem yeniden Yuvasına
Yaşamış olmayacağım Boşuna.
Ey Kudüs, ey hüzünler şehri
Ey gözlerinden kocaman yaşlar akan
Kim durduracak düşmanları
Üzerine çullanan, ey dinlerin incisi
Kim silecek kanları duvarlarından
İncil’i kim kurtaracak
Kim kurtaracak Kur'an’ı
Kim kurtaracak Mesih’i kendisini öldürenlerden
İnsanlığı kim kurtaracak
Elimde kulpu kırık bir zaman
Asâmı kestiğim ağaç da kurudu
Hırkamın gölgesinde ruhumu eğliyorum.
İçim dağılmış pazar
Alanlara değil satanlara sor beni.
Gazze'de dört bin bacaksız çocuk varmış. Gazeteler böyle yazıyor. Hani bizde çocuklara bacaksız denir ya; öyle değil, fiilen bacaksız bu çocuklar. Giyilemeyen dört bin çift ayakkabı bu; at at bitmez suratlarına dünya liderlerinin.
Elimde kulpu kırık bir zaman
Asâmı kestiğim ağaç da kurudu
Hırkamın gölgesinde ruhumu eğliyorum.
İçim dağılmış pazar
Alanlara değil satanlara sor beni.