Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Meral Rahmet Adıgüzel

Bir ömür boyu koșarsın, yetiștiğin sadece nasibindir.
Cahit Zarifoğlu
Cahit Zarifoğlu
Reklam
Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti.. İyi insanlar iyi atlara binip gitti.
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
"İnsan çok sevdiği birinin ne hissettiğini, ne düşündüğünü anlar. Bilmez ama hisseder. Dille söze dökülmesine gerek yoktur. Gözlerinden okur."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Cüneyd (ra.) sekiz Peygamber'e (a.s.) tabi olarak tasavvuffin temeli sekiz haslettir, diyor. 1- Sûfi sehâ (ve cömertlikte) İbrahim'e tabi olur. Çünkü O, cömertlik konusunda oğlunu kurban edecek bir dereceye ulaşmıştır. 2- Rızada İsmail'e uyar. Zira Allah'ın emrine rıza göstererek, aziz canını feda etmeye hazır olduğunu söylemişti. 3- Sabr hususunda Eyyûb'a uyar. Çünkü O, yaralarının kurtlanması belasına sabretmişti. 4- İşarette Zekeriya'ya uyar. Çünkü Hakk Taâlâ O'nun için: "Rabbına gizli bir nida ile niyazda bulunduğu zaman..." (Meryem, 19/3), buyurmuştur. 5- Gurbette Yahya'ya tabi olur. Çünkü o vatanında garip (ve yalnız) idi, kavmi arasında kavminden garip idi. 6- Seyahatta (ve gezgincilikte) İsa'ya tabi olur. Çünkü O, her şeyden tecerrüd ederek seyahat ederdi, o derecede ki, bir bardak (tas)la bir taraktan başka bir şeye sahip olmazdı. Bir şahsın, avuçları ile su içtiğini gördüğü zaman bardağını atmış, diğer bir şahsın parmakları ile saçlarını düzelttiğine şahit olunca da tarağını fırlatmıştı. 7- Sûf ve yün giyme de Musa'ya tabi olur. Zira O'nun bütün elbiseleri sûf idi. 8- Fakrda Muhammed'e (s.a.v) tabi olur. Aziz ve Celil olan Allah, yeryüzündeki bütün hazinelerin anahtarlarını ona göndererek, "Kendini sıkıntıya sokma, bu hazinelerden güzel güzel faydalan", dediği halde o şöyle demişti: "İstemem ya ilâhî, beni bir gün doyur, iki gün aç bırak".
Reklam
Gönlünü fani olan bir şeye bağlayan bilsin ki, fani fenâ bulur, onun bütün çabaları boşa gider. Ruhunu, baki olanın huzuruna gönderen ve ulaştıran, nefs fani olunca da bekâ ile bâki olur.
Zira safanın bir aslı ve kökü, bir de fer'i ve dalı vardır. Safanın aslı, kalbin agyar ve yabancılardan ayrılmasıdır. Fer'i ise gaddâr dünyadan eli boş olmasıdır. Bu ikisi, Sıddîk-i Ekber (en büyük sıddîk) Ebu Bekir Abdullah b. Ebu Kuhafe'nin (r.a.) sıfatıdır. Çünkü bu taifenin imamı ve önderi o idi. Kalbi, ağyardan ayrılmış durumda olduğu için, Peygamber en yüce huzura ve saf makama göçtüğü vakit, bütün sahabenin kalpleri kırıldığı halde onun kalbi ağyardan ayrı bir halde idi. Hz. Ömer, kılıcını sıyırarak, "Kim Muhammed öldü, derse başını keserim" dediği zaman, Sıddîk-i Ekber ortaya çıkmış ve şöyle haykırmıştı: "Dikkat! Kim Muhammed'e tapıyorsa, bilsin ki, artık o ölmüştür. Kim Muhammed'in Rabbı'na tapıyorsa, bilsin ki, O Hayy'dır, ölümsüzdür" Ebu Bekir daha sonra: "Muhammed sadece bir peygamberdir, ondan evvel de peygamberler gelip geçmişti. Şayet o ölür veya öldürülürse, siz gerisin geri mi döneceksiniz?" (Al-i İmran, 3/144) mealindeki ayeti okumuştu.
(Övülen) fakr kalpte agyarın bulunmamasıdır, (yerilen) gına ise kalbin ağyar ile meşgul olmasıdır. Kalpte ondan başkası bulunmazsa fakr gınadan daha iyi olur, ne de gına fakrdan daha iyi olur.
Üstad Ebu Kasım Kuşeyrî’nin (r.a.) şöyle dediğini işitmiştim: “Halktan her biri fakr ve gına hususunda konuştu. Herkes kendisi için bir şey seçti. Ben ise Hakk’ın benim için seçtiğini ve içinde muhafaza ettigi şeyi seçiyorum. Eğer Allah beni gani kılarsa gaflet ve (dinin icaplarını) terk hali içinde olmam, şayet fakir kılarsa haris ve (Allah’ın emrinden) yüz çeviren bir kişi olmam”.
Reklam
Dervişin biri bir padişahla tesadüfen karşılaşmıştı. Padişah: Dile benden dilediğini, deyince, derviş cevap vermiş: Ben kölemin kölelerinden bir ihtiyaç talep etmem (sen kölemin kölesi olan zatsın). Padişah, bu nasıl olur, diye sorunca, fakir demiş ki: Benim iki kölem var, bunların ikisi de senin efendindir. Bunlardan birisi ihtiras, diğeri tûl-i emel (bitmez tükenmez arzular)dır.
Kulun ilminin kemâl derecede olması, ismi aziz olan Allah’ın ilminin yanında cahillikten başka bir şey değildir. Hiçbir şey bilmediğini bilmen İçin çok şey öğrenmen gerekmektedir.. Bu mânada olmak üzere birisi şu şiiri söylemiştir: “idrakin derkinden ve kavranmasından aciz kalmak, idrakin ta kendisidir.
İlim ve Amel
Bayezid Bistâmî (r.a.) diyor ki: “Mücahede İçinde otuz sene çalıştım. Benim İçin ilimden ve ilme tabi olmaktan daha çetin olan bir şey görmedim”. Kısaca, tabiat ve nefs İçin ateş üzerinde yürümek, (şeriat) ilmine uygun bir şekilde hareket etmekten daha kolaydır. Bir cahil İçin, sırat köprüsünden bir kere geçmek ilimden bir mesele öğrenmekten daha rahattır. Bir fasık İçin, Cehennemde çadır kurup içinde oturmak, ilimden bir meselenin gereğine göre hareket etmekten daha fazla arzu edilen bir husustur. Şu halde ilim öğrenmekten ve (şer’î) ilimde kemâl derecesini taleb etmekten sakin şaşma!
Dizimdeki dermansızlık Bu yaşın alameti değil..
Cahit Zarifoğlu
Cahit Zarifoğlu
568 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.