Tarih her konuda süreklidir. Bu dünya hayatının yapısı gereği. İnançsızlık sürdüğü gibi inanç ta sürüp gidecektir,gitmektedir. Aslında inancın sürüp gitmesi esas, inançsızlığın sürüp gitmesi ise ona bir reaksiyon, bir kontrupuandır.
Hakikatin, Hazreti Musa'dan başlayarak sadece yahudi ırkının tekelinde olduğunu iddia eden yahudilik, Hazreti İsa'yla başladığı esasına dayanan hıristiyanlık, veya ancak onu Marx'ın gördüğüne ve ancak onun yolunda gerçekleşeceğine inanma akımı olan komünizm, hep parça gerçekliklerini bütüne yaygın sanmanın ve saymanın, tarihi kendilerinin kabul ettiği başlangıç noktasına kadar hakikat yönünden bomboş geçmiş kabul etmenin yanlışlığı, yanılgısı, hatta gülünçlüğü içindedirler.
Evet, tarihi şöyle yorumluyorum: hakikat savaşı ve hakikate karşı savaşlar, baş kaldırmalar.
Hayatı da şöyle yorumluyorum: hakikat savaşı ve hakikate karşı savaşlar baş kaldırmalar.
Batılı anlamda sağcılık, solculuktur benim gözümde. Ya da solculuktan farksızdır. Kapitalizm, benim gözümde solun bir yüzü, komünizm öbür yüzüdür. İnsan olan derim tükürsün ikisinin de suratına.
Ekonominin bir amaç değil, bir araç olduğuna inanıyorum. İnanç, düşünce ve sanatın ekonominin değil, ekonominin, İnaç ve düşüncenin aracı ve sonucu olduğuna inanıyorum.
Gözümde Adam Smith'le Marx aynıdır. İkisi de insan egosunun putunu özenle tarihin içinde heykelleştirmekten, insanlığın sırtına bu ağır putu yüklemekten başka bir şey yapmamışlardır.
Cihadı, sadece savaşta, cephede silahla çarpışmak biçiminde yorumlama gibi bir dar ve sınırlı anlayışa saplanmamalı. Kültür ve medeniyet savaşını da öncelikle borç olan savaşa katmalı. Daha doğrusu bu tür savaşı, o savaşın içinde düşünmeli.