Öyle konuşmaya başladı kadın, göktaşı çarpmış da sersemlemiş gibi. Huzur kelimesi hüzür, hozur, hazır parçalanarak havaya dağıldı. Yadırgıyorum şimdi o tanıdık şiddeti.
Her şeye bir son verebilirdi. Yıllardır üstümüze kat kat giydiğimiz kişilerden arınırdık bir bir. Annem, kuzenim, eski iş arkadaşım, abim, teyzem, annesi, ablası, eş dost, konu komşu, hepsini sırayla soyup atardık üstümüzden. Biz kalırdık geriye.
On yıl olmuş. İkimizden biri pes etsin, oyun sona ersin diye bekliyoruz. Hatta can atıyoruz ama yapmıyoruz. Yapamıyoruz. Çünkü kaybolduk. Oyun bitse bile artık kim olduğumuzu hatırlamıyoruz.
Motorlar yaklaşırken, Çavuş askerlerini topladı, "Bana bakın.." dedi. "..Üzerinde durduğumuz, ayağımızı bastığımız yer ata yadigârıdır, vatanımızdır. Ha anamızın ırzı, ha vatanın ırzı. Bu gelenler de ırz düşmanları. Ona göre dövüşeceğiz. Bu ırz düşmanlarını geldiklerine pişman edeceğiz."
Milletimizin tarihine bakınca şunu görüyoruz: Birçok engele, soruna, felakete rağmen, hiç bitmeyen tükenmeyen, kendiliğinden çoğalan bir yaşama kabiliyetimiz var. Devlet yenilse bile millet yenilmiyor. Milletimizin yaşama kabiliyetine güvenin! Bu güven en ümitsiz anda bile size güç verecektir."