Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Meral

Aşk erleri geceyi şunun için çok severler: Gece, Allah ile vuslata erme vaktidir. Gündüz meşguliyet, gece tevhiddir aşk ehli için. Gece ile yokluğunu hisseder, yokluğun kara noktasında bilirsin varlığını. Gece teheccüddür. Kıyamdır gece. Gece "Kün feyekün" teşbihidir. Gece kulun dünya elbisesinden sıyrılıp Miraç'a çıkma fırsatını kolladığı andır. Gece "Kadir"dir. Gece aşka vecd haliyle yürümektir.
Reklam
Bu dönemin Necd dışında gelişen ilk önemli hadisesi , Vehhabi kuvvetlerinin 13 Mayıs 1802 de Kerbela'ya düzenledikleri baskındır. Gadir-i Hum kutlama törenlerine rast getirilen bu baskında iki binden fazla Şii'nin öldürüldüğü bildirilmektedir . Abdülazizin oğlu Suud liderliğindeki Vehhabiler , Hz. Hüseyin'in türbesi içindeki altın ve gümüş süsleme ve eşyaları alarak Dir'iye'ye geri döndüler. Bu baskının peşinden Vehhabiler Suriye'ye yöneldiler. Şam kısa süre de olsa bir dönem Vehhabi işgali altında kaldı.
Muhammed b. Abdülvehhâbın Suudiler ile olan ittifakı, babasının yerine geçen Abdülaziz b. Muhammedin döneminde de devam etti . Cihat ismi verilen askeri operasyonlarda ele geçirilen ganimetlerin beşte birini kendine ayırması , geri kalanını ise muharipler arasında paylaştırması , Abdülaziz'in faaliyetlerini çekici hale getirdi .
Sayfa 48 - Hüseyin b. Gannâm -Târihu NecdKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çalınan her kapı hemen açılsaydı; Beklemenin, ümidin, sabrın ve susmanın ne önemi kalırdı. Yüreğini dinleyen, vuslata sağır kalmazdı elbet ama bunun için yürek sahibi olmak gerekir
Dalalet gecesinin ortadan kalkması için hidayet güneşinin doğması gerekiyor. Ne yazık! Hidayete hayran olmayan yürekler şeytana secde ediyor. Gözünden iblis püskürenin aşk meclisinde işi ne!
Reklam
Şems! Ey seyyarelerin en tekinsizi! Çarpacak bir beni mi buldun? İyi ki beni buldun. Hoş âmedî! Hoş âmedî! Seni arıyordum Şems! Ama dağıla dağıla. Seni bekliyordum Şems! Ama savrula savrula…
Hayat ne umduğumuz kadar önemlidir, ne de sandığımız kadar önemsiz. Hayat, çoğumuz için kendisi ile ismi arasındaki o kısa çizgiye sığanlardır. Hayat, su üzerinde yürümek, yürürken yüzünü suya dönmektir. Benim hayatım, ölümü uslandırmak için değil, ölmeye sevgi ile razı olma gayretidir.
Sen sahip olduğun kibirle ilahi kurallardan kopmaya çalışıyordun . Hayır ,hayır , garsonlara kızarak, ufacık ve anlamsız öfkenle , içinde mevcut olan ebediyet ve nihayetsizliğin birbirine uyumlu gereklerine uygun hareket etmiş bulunuyorsun..
Hayır . Onu yüreğimde öldüreceğim , artık sevmeyerek ... Ve bir gün büsbütün ölecek."
Reklam
"Ağlamak kötü bir şey mi ?" "Ağlamak hiçbir zaman kötü değildir, budala . Neden sordun ?" "Bilmiyorum. Bir türlü alışamadım. Sanki yüreğim boş bir kafes..."
Uygarlık!.. hilal ve haç sesleriyle bir ikinci hristiyan saldırısını , Müslümanların başına bela ettiler. Dini, yalan dolan tuzağı yaptılar. Uygarlık sözünü kıymetsiz örnek gibi etrafa dağıttılar. Bankaların tapınak olduğu, bankerlerin aziz sırasına geçirildiği, banknotların İncil sayfalarından kutsal sayıldığı böyle bir zamanda bile bağnazlık zehriyle dünyayı simsiyah ettiler.
Çocukluğumdan beri duyduğum, gördüğüm, okuduğum: Boğuşmak, savaşmak, vuruşmak!... Her taraf nefret ve kan!...Her taraf kin ve ateş!... Niçin? Niçin memlekete bir siyah bulut çöküp doğa bütün felaketlerinin birden yasını tutmuyor ? Bu hüznün sessizliği içinde olsun ruhunu dinlendirmiyor ve acılarını doya doya tatmıyor?
“Çok yükseleceksin, yumurcak. Adının Jose olması boşuna değil. Sen bir güneş olacaksın ve yıldızlar çevrende parlayacak.” Onun gerçekten kafadan kontak olduğunu düşünerek, yüzüne anlamadan baktım. “Anlayamazsın,” dedi. “Hazreti Yusuf’un Mısır’daki Hikâyesi bu. Büyüdüğünde anlatırım.”
"Ben çoktan baktım bile!" dedi küçük prens. Bir kez daha gezegenin arka yüzüne bakıp geldi. Hiç kimse yoktu gerçekten... "O halde kendini yargılayacaksın," dedi kral. "En zoru da budur. Kendini yargılamak başkasını yargılamaya benzemez. Eğer kendini yargılamayı başarabilirsen, o zaman gerçek bilgeliğe ulaşmışsın demektir."
Ama kendini beğenmiş adam onu duymamıştı. Kendini beğenmiş adamlar övgü sözleri dışında bir şey duymazlar çünkü.
Reklam
"İnsanlar," dedi küçük prens, "neyin peşinde olduklarını bilmeden ekspres trenlere binip oradan oraya telaşla gidip geliyorlar..." Ve ekledi: "Boşuna bir uğraş..."
"İnsanların arasında da yalnızdır insan," dedi yılan.
"Arkadaşımı unutursam, kendimi o , sayılardan başka bir şeye değer vermeyen büyükler gibi hissederim sonra . "
"Çünkü, alfabeyi bilmek savaşı kazanmanın yarısıydı."
Gittiğim yerlerde şunu gördüm ki , bircok kurumda vitrindekiler güzel ama depodakiler çürük. Bazı kurumlar çok gösterişli bir bina gibi : Dıştan bakıyorsun boyası göz alıcı , bahçesi göz kamaştırıcı ama içeri giriyor ve bir de bakıyorsun ki dışarıdan görünmeyen taraflar küflenmiş , yani vaziyet göz boyayıcı . Dış cephesi güzel olan o bina aslında bir viraneye dönmüş.
Reklam
Bir kavşaktasın , bir sağa bakıyorsun, bir sola , sonra yine bir sağa bir sola . Ve karşıdan gelen bir araba sana çarpıyor. Geldiğin yolda degilsin çünkü orayı geçtin , gitmeyi düşündüğün yolda degilsin çünkü daha oraya gitmedin . Şu anda bulunduğun yerde yaralısın.
Hiç kahveden çıkmayan, çocuğunun gelişimini fark etmeyen , veli toplantısına bir kere bile gelmeyen bir babanın çocuğu psikolojik yetim , ya da o gün senin , bu gün benim diye gezen , televizyondaki dizileri takip ettiği kadar çocuğunun okulunu, eğitimini takip etmeyen bir annenin çocuğu da psikolojik öksüzdür . O anne baba yaşıyor olsa da çocuk için ölüdür aslında .