Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Muhammed Salih Karagöz

Muhammed Salih Karagöz
@Muhammed_Salih_Karagoz
Çukurova Üniversitesi Elektrik-Elektronik Müh.
İstanbul
29 Kasım 1999
56 okur puanı
Mayıs 2022 tarihinde katıldı
Hindular ve öküzle inek
Öküzleri Buthana'nın içine sokarlar. Bütün öküzlerin boynuzları bakır ile kaplanmıştır, boyunlarında ise 300 civarında küçük çan bulunur, ayakları da nallanmıştır. Bu öküzlerin adları "Baba"dır. Hindular öküze "Baba", ineğe ise "Anne" derler. Onun dışkısı ile ekmek ve yemek pişirirler, küllerini ise yüzlerine, alınlarına ve tüm vücutlarına sürerler. Bu onların ayinidir.
Reklam
Türklerin efsanevi guguk kuşu
Alyand'da Guguk (Гукук) adı verilen bir kuş vardır. Bu kuş geceleri uçarak guguk diye öter. Kimin evinin çatısına konarsa o evin sahibi ölür ve kim ona zarar vermeye kalkışırsa gagasından çıkardığı bir ateşle onu yakar.
Hindistan'ın orduları
Hindistan topraklarındaki beg ve asilzâdelerin hepsi Horasanlıdır. Tamamı yalınayak dolaşan Hindular çok hızlı yürürler. Anadan doğma çıplak olan bu insanlar, bir ellerinde kılıç diğerinde ise kalkan taşırlar. Hizmetkârların büyük kısmı ise sadece ok ve yay kullanırlar. Bütün savaşlarda filleri kullanırlar. İlk olarak piyade askerleri öne sürerler. Zırhlı süvariler olan Horasanlıların atları da kendileri gibi zırhlıdır. Fillerin gövdeleri ve dişleri, bir kantar (кентар) ağırlığında bulat (булат) zırhlarla kaplanmıştır. Bunlar ile birlikte kalelerin üzerine yürürler.
Sayfa 12 - Kantar: 56,5 kilo. Bulat: Farsça çelikKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hindistan'ın hanları
Hindistan'da seyahat edenler hanlarda konaklarlar. Buralarda çalışan kadınlar yolculara yemek hazırlayıp yataklarını yapar ve bu yabancılarla birlikte yatarlar. "Sikişilir sen dü şetel(шетель) veresin sikişilmez yek şetel versen." Bu kadınlar beyaz erkeklerden hoşlandıkları için para almadan da onlarla ilişkiye girerler.
Sayfa 11 - Şetel: para birimi. Dü: Farsça iki. Yek: Farsça bir. Afanasiy bu cümleyi Türkçe not etmiş.Kitabı okudu
Hindistan'ın kıyafetleri
Burası bir Hint memleketidir ve halkının tamamı çıplaktır. Başlarında örtü yoktur, göğüsleri açıktır ve saçları tek örgüdür. Tamamı göbekleri açık şekilde dolaşmaktadır. Her yıl çocuk doğururlar ve çok sayıda çocukları vardır. Erkek ve kadınların hepsi zencidir. İnsanlar beni takip ettiği için bir yere gidemiyorum. Beyaz insanlara şaşkınlıkla bakıyorlar. Racalarının başında fata (фата) belinde ise kuşak vardır. Asilzâdelerin omuzlarında da fata bulunmaktadır. Ayrıca bellerine de kuşak sarılıdır. Raca ve asilzâdelerin hizmetkârları fatayı onların kuşaklarına iliştirirler. Ellerindeki kılıç ve kalkanlar ile onların güvenliğini sağlarlar. Bir kısmı ise mızrak, hançer, yay ve ok taşımaktadır. Bunların hepsi çıplak ve yalınayaktırlar. Kadınların başları ve göğüsleri açıktır. Erkek ve kız çocuklar yedi yaşına kadar çıplak dolaşırlar ve bundan utanç duymazlar. Halk kış aylarında belini, omuzlarını ve başını fata ile örter. Beg ve asilzâdeler ise pantolon, gömlek ve kaftan giyerek fatayı başlarına sarıp omuzlarından sarkıtırlar
Sayfa 9 - Fata: Rusça duvak, burada örtü ve sarık olarak kullanılmış. Raca: Hintçe kral. Beg ve asilzadeler Türk oldukları için farklı giyiniyorlar.Kitabı okudu
Reklam
400 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
88 günde okudu
Babürlüler
BabürlülerMicheal H. Fisher
8.2/10 · 34 okunma
İngiliz yönetimindeki perişan Bâbürlü hanedanı
Pek çok İngiliz turist için İmparator'u ziyaret etmek heyecan verici egzotik bir tecrübeye dönüştü. Bu ziyaretçilerin asıl heyecan duydukları şey, İmparator'un sefil çöküşü karşısında hakimiyetini günden güne genişleten "modern" İngiliz hükümetiydi.
Sayfa 329Kitabı okudu
Nâdir Şahın Hindustan'ı işgali
Nâdir Şah, Muhammed Şah'ı çağırıp görünürde onurlu bir imparator ancak gerçekte rehine olarak yanında tuttu. Muhammed Şah'la birlikte muzaffer bir şekilde Şahcihanâbâd'a giren Nâdir Şah, adına hutbe okutup sikke bastırdı. Devam eden günlerde Nâdir Şah'ın tamahkâr birlikleri Şahcihanâbâd'ın öfkeli sakinleriyle çatıştılar. Nadir Şah misilleme olarak altı saatlik genel katliam ilan etti. Adamları daha sonra her bir mahalle ve hayatta kalan önemli her kişi için bir fidye bedeli belirlediler ve böylece on milyonlarca rupi topladılar. Muhammed Şah kendi fidyesi için Nadir Şah'ın oğluna begümlerden birini eş olarak verdi; ayrıca Taht-ı Tâvûs'u, Kûh-ı Nûr elmasını, yüz milyon rupiyi aşkın bir parayı, Keşmir'i, İndus'un batısındaki toprakları ve Pencap'tan gelecek önemli miktardaki yıllık haracı Nâdir Şah'a bıraktı. Timur gibi -ancak Babür ve Hümayun'un aksine- Nâdir Şah da Hindistan'da rejimini kurmak istemedi. Bunun yerine, iki ay sonra bahtsiz Muhammed Şah'ı tahta oturtup imparatorluk hazinesinden aldığı yüklü ganimetle İran'a döndü.
Sayfa 318Kitabı okudu
Nâdir Şah Afşar
İmparatorluk merkezi kuzeybatı sınırı dâhil çoğu sınır bölgesinde kontrolünü kaybetti. Sınır bölgelerindeki mansabdarlar, direniş gösteren Afganlara ya da batıdan gelen işgalcilere karşı koymalarını sağlayacak mali ve insani güçten yoksundu. İlk büyük işgalci, İran'da son derece mütevazı bir noktadan başlayıp yükselen ve kendi saltanatını kuran Farsîleşmiş bir Türk olan Nâdir Şah'tı (saltanattı 1736-47). Bâbürlü İmparatorluğu gibi Safevî İmparatorluğu da birbirleriyle rekabet hâlindeki çok sayıda savaş beyi arasında bölüşüldü. Yağma peşinde koşan Orta Asyalı ve İranlı savaşçıları etrafında toplayan Nâdir Şah, talancı kuvvetlerini batıdaki Osmanlı İmparatorluğu'na doğru sevk ederken bir taraftan da doğuyla ilgilendi.
Sayfa 317Kitabı okudu
Âlemgîr Şah, Mekke Şerifi ve Osmanlı Sultanı
Alemgîr, öte yandan, Sünni İslam'ın rakip uluslararası liderleri karşısındaki alınganlığı her geçen gün biraz daha hissettiriyordu. Mekke Şerifi'ne beraberlerinde hediyeler taşıyan birçok heyet gönderdikten ve yeni hediyeler bekleyen daha fazla sayıda heyeti kabul ettikten sonra, Şerif'e yazdığı bir mektupta yaşadığı hayal kırıklığını şu şekilde dile getirmiştir: "Hindistan'ın büyük zenginliklerini duyan Mekke Şerifi bundan yararlanmak için her yıl yeni bir elçi gönderiyor. Gönderdiğim bunca para muhtaçlar içindir. Paranın fakirlere dağıtılıp dağıtılmadığına ya da Şerif tarafından boşa harcanıp harcanmadığına dikkat etmeliyiz..." 1690 yılında Sünni dünyanın diğer güçlü hükümdarı Osmanlı Sultanı'na gönderdiği heyette (Osmanlı sultanları 1517'den itibaren halifelik iddiası taşıyor ve uzun süredir Mekke'yi yönetiyorlardı) Osmanlı Sultanı'nı halife olarak değil, sadece Roma'nın Sezar'ı olarak tanımladı. Alemgîr, Osmanlı'dan kaçıp kendisine sığınan Basra valilerine de yüksek mansablar verdi.
Sayfa 289Kitabı okudu
Reklam
Halkın gözünde Âlemgîr Şah
Kuzey Hindistan'ın büyük bir bölümünün taht kavgaları yanı sıra kıtlık ve tahripkâr muson yağmurlarının etkisiyle harap hale gelmesi, Âlemgîr'i bu bölgelerden toplanan bazı vergileri geçici olarak durdurmaya ya da tümüyle kaldırmaya sevk etti. Âlemgîr bir hükümdar olarak kendisinden beklenen hayırda bulunma ve sadaka dağıtma yükümlülüklerini imarethanelerden yapılan yiyecek dağıtımını artırarak yerine getirdi. Yapılan bu yardımlar, yoksulluk içindeki tebaa için geçici bir rahatlama sağlarken, Âlemgîr bu insanların hayat şartlarında uzun vadeli iyileştirmeler sağlayacak altyapısal yatırımları hayata geçiremedi. Nitekim tebaasının çoğunun sevgisini kazanamayan Âlemgîr'e belki de halkın duygularının açık bir ifadesi olarak saltanatı boyunca gerçekleşen tören alayları sırasında resmî tarihçilerin bile not ettikleri hakaretler edildi, üzerine sopa ve diğer cisimler fırlatıldı. Resmî tarihçiler bu işlerin faillerini karalayarak onları önemsiz şehir eşkıyaları, muhalif sefiller, alçak kimseler ya da "deliler" şeklinde tanımlamışlardır.
Sayfa 278Kitabı okudu
Âlemgîr Şahın dindarlığı
Sünni İslam'ın gereklerine uygun davranmaya ve imparatorluğu bu şekilde yönetmeye çalışan Alemgîr, şahsi dindarlığının Allah'ın imparatorluk üzerindeki nimet ve bereketinin devamını sağlayacağına, imparatorluk ve İslam'ın düşmanlarına karşı imparatorluğu muzaffer kılacağına inanmıştı. Bir mirzayken bile samimi bir Müslüman'ın yapması gereken ibadetler ve yeme içme ve giyim kurallarına gösterdiği sıkı riayetle, hatta savaşın en sıcak anlarında İslam'a göre farz olan namazı kılmak için ara vermesiyle biliniyordu. Ramazan orucunu aksatmayan Alemgîr, birçok akrabasını dermansız bırakan içki ve afyonu hiçbir zaman kullanmadı. Yirmi altı yaşında bir mirzayken kendisini ibadete adamak için babasından izin isteyip Dekken valiliğinden istifa etti. Bu tavrıyla Şah Cihan'ı kızdıran Alemgîr, altı ay sonra yine babasının emriyle imparatorluktaki görevlerinin başına geçti. Tahtta çıktıktan sonra da dostları ya da sadık hizmetkârları öldüğünde cenaze namazlarına imamlık yaptı ve tabutlarını taşıdı. Hayatının sonlarına doğru namaz takkesi diken ve Kur'an istinsah eden Alemgîr, elde ettiği gelirle mütevazı ölçekteki şahsi masraflarını karşıladı.
Sayfa 277Kitabı okudu
Tac Mahal
Şah Cihan, eşinin naaşını Ravza-i Münevvere'ye ("Aydınlatılmış Mezar") gömülmek üzere 800 kilometre uzaklıktaki Agra'ya gönderdi. Burada gerek eşine beslediği sevginin gerekse imparatorluk gücünün taşa kazınmış hâli olan bir anıt mezar yaptırdı. Bu mezar tüm dünyada Tac Mahal ismiyle şöhret bulmuştur.
Sayfa 262Kitabı okudu
460 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.