Nilay Gündüz

Nilay Gündüz
@NilayDenizGunduz
Çerkes. Eşi en iyi arkadaşı. Tüm hayvanları ve doğayı sever, hak ederse insanı da sever. Ülkenin haline bakmadan bencilce üremeye karşı. Lafını sakınmaz. nilaylaylom.com patimbenim.com
Fotoğrafçı, İçerik Yazarı, Myra Çikolata Evim Antalya Kültür şubesi ortağı
■Lisans; İşletme ■Lisans; Halkla İlişkiler
Kuşadası
Aydın
44 reader point
Joined on July 2019
Sabitlenmiş gönderi
Takipçi - Takip Konusu Hakkında
Takipçi kasanları takip etmiyorum. Binlerce kişiyi takip edenlerin profillerinin gerisini inceleme gereği bile görmüyorum, kesinlikle takip etmem. Profilini incelediğim takipçilerde Türkçe imla hataları görürsem takip etmiyorum. Profilinde kitap bulunmayan takipçileri de takip etmiyorum. Burası bir kitap platformu, buna uygun davranmayanlar lütfen takibe zahmet etmesin. Teşekkürler.
Reklam
Her gün milyonlarca hücremiz apoptozla ölür ve yerine kök hücrelerle yeni hücreler yapılır. Yani vücudumuzda sürekli bir devinim vardır. Bazen vücutta apoptozu tetikleyen genler baskılanır ve onkogen denilen kanser oluşumunu tetikleyici genler baskın hale gelir. Bu durumda kanser oluşur. Hücrelerde yaşam ve ölüm arasında hassas bir denge vardır. Bu denge genetik senfonideki ince ayara iyi bir örnek oluşturur. Denge; çoğalma yönünde bozulursa kanser, ölüm yönünde bozulursa kendi kendimizi yok eden otoimmün hastalıklar ortaya çıkar.
Atalarımızdan gelen genetik özelliklerle birlikte yaşam koşullarımız da telomerlerin hızlı veya yavaş tükenmesini belirler. Telomer tükenince yaşam sona erer. Telomerlerin kısalması kritik düzeye ulaştığında DNA hasarlanması da belirli düzeyde birikmiştir, artık bozulan DNA onarılamaz, hücre kendini çoğaltamaz. Bu durumda diğer bir seçenek kalır geriye; programlı hücre ölümü. Diğer bir deyişle apoptoz denilen intihar mekanizması. Buna karşılık, telomerlerin kısalması çeşitli mekanizmalarla geriye dönebilir veya taze kök hücrelerin yeşermesi ile yaşam senfonisi sürdürülür.

Reader Follow Recommendations

See All
Telomeraz hem normal ve kök hücrede hem de kanser hücrelerinde bulunur. Ancak normal hücredeki seviyesi kök hücre ve kanser hücrelerine oranla son derece düşüktür. Bu nedenle normal hücrelerin bölünme kapasitesi çok daha düşükken kanser hücrelerinde sonsuzdur. Yani telomeraz artışı hücre bölünmesinin artışı ile doğru orantılıdır. Kanser hücrelerindeki telomeraz artışı, hücre çoğalmasının artışına; azalması, kanser hücrelerinin ölmesine neden olur. Bilim insanları bu özelliği kullanarak kanser gibi hastalıkları tedavi etmekte kullanılan ilaçlar üzerinde çalışmaktadır.
Kanser hücreleri ölümsüzdür. Ölümsüzlük, Telomeraz enzimi denilen bir enzimin DNA'nın yaşlanmasını engellemesinden kaynaklanır. DNA'nın yaşlanması, kromozomların en uçlarında bulunan telomer bölgelerinin kısalması ve DNA'nın sonradan oluşan zararlı mutasyonlarla dolması demektir. Ancak en önemli etken, telomerlerin kısalmasıdır. Aslında DNA kitaplığındaki ''Telomerler'' denilen bu kitaplarda ömrümüzün süresi bile kayıtlıdır. Doğduğumuzda belli bir uzunlukta bulunan telomerler, vücudumuzdaki her hücre çoğalmasında giderek kısalır. Zamanla, yıllar içerisinde DNA o kadar çok kopyalanır ve telomerler o kadar çok kısalır ki DNA artık kendini kopyalayamaz. Yani hücre, yavrusunu doğurup programlı bir şekilde intihar etmek durumunda kalır. Aslında bu süreç yaşlanmanın kendisidir. Dolayısıyla telomerler kritik seviyeye düştüğünde ömrümüz de bitmiş olur. Bununla birlikte vücutta telomerlerin kısalmasını önleyen Telomeraz denilen doğal bir enzim vardır.
Reklam
DNA bedensel veya çevresel stresle zaman zaman hasara uğrar. Kromozomlarda kırıklar, kopmalar, mutasyon denilen bedensel değişim veya hastalıklara neden olan değişimler olabilir. Bu hasar nesilden nesile devam edebilir. Ancak vücudumuzda ''DNA tamir mekanizmaları'' denilen ve mutasyona uğramış, kırılmış olan kromozomlarımızı onaran tamir mekanizmaları da vardır. Bu tamir mekanizmaları sayesinde hastalanmak, örneğin kanser olmak aslında çok da kolay değildir. Kanser olabilmek için mutasyonların yeterince birikmesi ve tamir edilemez duruma gelmesi gerekir. Buna ek olarak, bağışıklık sistemimizde kanser hücrelerini avlayan akyuvarlardan olan ''T lenfosite''lerimiz vardır. Mutant hücrenin T lenfositlerinden kaçmayı başarması gerekir. Kaçmayı başardığı anda da mutant hücre çok hızlı bir şekilde çoğalır ve saldırgan bir şekilde vücuda yayılmaya çalışır.
Genlerin bir kısmında atalarımızdan gelen veya kendi yaşam sürecimizde ortaya çıkan ''mutasyon'' denilen değişim veya hatalar olabilir. Ancak biri anneden, diğeri babadan gelen bu genlerden biri sağlamsa ve hatalı gen baskın değilse yaşamsal faaliyet için gerekli protein sentezi yapılabilir ve genellikle genetik hastalık su yüzüne çıkmaz veya çok az bulgu verir. Yakın akraba evliliklerinde hem anne hem de babadan hatalı gen alma olasılığı arttığı için genetik hastalık riski artar. Bu nedenle bilim, yakın akraba evliliklerini tavsiye etmez.
DNA kütüphanemizdeki kitaplarda; beden ve kişilik özelliklerimiz, ömrümüzün süresi, yaşlanma sürecimiz, eğilimli olduğumuz hastalıklar, yeteneklerimiz gibi birçok bilgi genlerle yazılmıştır. Kazalar dışında yaşam boyu yakalanacağımız önemli hastalıklar ve ölüm nedenimiz bile bu kütüphaneye kayıtlıdır. Yani kaderimiz DNA'mızdadır.
Genetik senfoni, DNA kütüphanesinde yazılı olan nota kitaplarının okunması ile icra edilir. DNA üzerindeki genler bilimde adına asetilasyon, fosforilasyon, ubikinasyon, sümolasyon ve metilasyon denilen karmaşık süreçlerle durmadan değişen bir dinamikle harekete geçer. Bu süreç iç ve dış çevre koşullarından etkilenir. Sadece bunlarla da kalmaz. DNA şifresinden proteine dönüşme sürecinde cümleleri kaleme alan bir yazıcı gibi görev yapan RNA denilen başka mekanizmalarla bu genetik senfoniye, daha da ince ayar yapılır. Yani proteinin ne miktarda sentezleneceği inanılmaz bir hassasiyetle ayarlanır. Bu hassasiyet öyle önemlidir ki örneğin anne karnında yanlış zamanda yanlış ayarlanan bir genin ifadesi, tüm hayat boyu sahip olunacak bir sakatlık ya da hastalık anlamına gelir.
DNA veya genom senfonisi, beynimizin şefliğinde, hücrelerin uyumuyla yaşam boyu sessizce icra edilir. Histonların ve DNA'nın üzerinde, tıpkı imla işaretleri veya notalar gibi işaretlemeler yapılır. Bu işaretlemeler, fermuarın açılıp kapanmasını kontrol eder. Bazen fermuara öyle bir yasak konur ki fermuar asla açılmaz. Yani gen asla ifadelenmez. Bu yasak sonraki nesile bile geçebilir. Bazen de bu imla işaretleri veya notalar fermuarın normalden daha sık açılmasına ve genin gereğinden fazla ifadelenmesine neden olur.
Reklam
DNA fermuar dişlileri, histonların etrafında kodlama dilinde sıkıca paketlenmiştir. Her kod gen adı verilen ve bedenimizdeki sayısı 25 bine ulaşan cümleye dönüşür. Her gen yani her cümle, bedene bir komut verir. Bu komut protein adı verilen habercilerle bir hücreden diğerine ulaştırılır. Böylece bedenin gizli kütüphanesinde yazılı olan genetik senfoni sessizce işe koyulur.
İnsan bedeninin sayısı trilyonları bulan her hücresinde, çekirdek içinde, adına DNA veya genom denilen gizli bir kütüphane vardır. Bu kütüphane 46 adet, adına kromozom denilen kelebek şeklindeki raflardan oluşur. Bu raflardaki kitaplar spiral şeklindeki fermuar dişlileri gibi dizilmiştir. Fermuarın bazı kısımları anneden, bazı kısımları babadan gelen bilgi sayfaları ile doludur. Her bir fermuar dişlisi, diğer bir deyişle sayfalardaki bilgiler, DNA denilen harf veya notalarla kodlanmıştır. Bunlar histon denilen protein paketlerinin içindedirler. Bu kodlar yani DNA fermuarı, bir mıknatısın farklı iki kutbu gibi birbirini çekerek birleşir ve paketlenir. İşe koyulacağı zaman, yani genetik senfoni denen işlev gerçekleştirilirken fermuar açılır, diğer zamanlarda daima kapalıdır.
Eğer bedeninizin farkında olmazsanız duygularınızı hissedemezsiniz, en sonunda onları fiziksel düzeyde bir hastalık belirtisi olarak deneyimlersiniz. Diğer bir deyişle sahibine sesini duyuramayan duygular, çareyi, sahibinin kapısını hastalıkların neden olduğu beden acısıyla çalmakta bulur.
Şu anı hissetmek aynı zamanda bedenin ve anın farkında olmak demektir. Zihin veya ego, yaratıcı değildir. Aslında tek amacı yaşamı kolaylaştırmak olan zihin, bedeni ve şimdiyi köleleştirmiştir.
Bağışıklık sistemi seçtiğimiz aktivitelerle güçlendirilebilir. Dinlenme, derin uyku, başta yoga ve Tai Chi gibi egzersizler, meditasyonlar, rahat stressiz ortamlar, doğa, dostlarımız ve kendimizle baş başa kalmak, olumlu duygular, düşünceler, sosyal olumlu paylaşımlar, gülmek, müzikle ilgilenmek, şarkı söylemek gibi çeşitli aktiviteler bağışıklık sistemimizi güçlendirir; hastalıklardan korur; iyileştirir. Yine yapılan çalışmalarla fitonsid denilen bitkiler tarafından havaya salgılanan aromatik maddelerin bulunduğu ortamlarda, örneğin ormanlarda, vücudumuzdaki lenfositlerin tümör önleyici proteinlerinin aktifleştiği ve bağışıklık sisteminin güçlendiği gösterilmiştir.
801 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.