Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

lilith

lilith
@Okuyanhukukcu
Üzerimde yıldızlı gök, içimde ahlak yasası…
Hayatımı yeniden yaşayacak olsaydım daha çok hata yapardım.
Reklam
Ruhumda etrafı kayalıklarla kaplı derin bir ağırlık taşıyor gibiyim.
Erê wille xwelî li serê me be :)
kurd bi dîn va girêdayî ne, ji bo dînê xwe karin her tiştî bikin, lewma ew şîar avêtine ortê. Lê ku hûn ji min bipirsin li riyê erdê ê ku hişk bi muslumaniyê girtine dîsa kurd in. Bi zora şûr musluman bûne, bi zora şûr jî dev jê bernadin. Anha Hezretí Muhemmed ji tirbê rabe bêje law min ew dîn îptal kir îdî ne lazim e dev jê berdin, wê kurd bêjin na tu ne Muhemmed î, nabe em ê dev jê bernedin. Faris, ereb û tirkan dev jê berdane, îdara xwe pê dikin. De law kurdno xwelî li serî bûno, parîkî hişê xwe bixebitînin. Bi vî awayî heyanî kîngê wê ewha bidome!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
LGBTİ+ olma yolunda ilerleyen ben;
Kadınların sevgisi gerçekten de güzeldir. Hatta bunu sana da tavsiye edebilirim çünkü erkeklerin kabalığına katlanmak için fazlasıyla hassassın. Kendine bir kadın bulabilirsen bunun ne kadar güzel olduğunu anlayacaksın, kadınlar arasındaki aşk çok daha incedir.
Kıyafetlerimi çıkarıyor gibi çıkardım kendimi üstümden.
Reklam
Ben bu dünyada yalnızım ve kimseye inanmıyorum, herkes yalan söylüyor, bazen sevişirken bile, kimsenin birbiriyle konuştuğunu düşünmüyorum, gerçek sadece yalnızken geliyor bana.
Türkiye sorumsuzluklar ülkesidir. Kafası azgelişmiş aydınlar ülkesidir.
Diyor ki, öfke bir kendine güvensizliktir. Öfke çaresizliğin arkasından gelir. Daha da ağır konuşuyor, öfke dünyayı tanımamaktan, bilgisizlikten gelir. Ben burada öfkeyi savunacak, kutsallaştıracak değilim... Bazı yerlerde arkadaşımın düşüncesine katılıyorsam da, bazı yerlerde onunla birlik olamıyorum. Öfke büyük bir inancın sonucu da olabilir gibime geliyor. Öfke, kör bir duvarla karşılaşan, aydınlığı görmüş insanın öfkesi de olabilir.
Şu koskocaman şehrin sokaklarında dolaşanların yüzlerine bakın... Yüz mü bunlar! Sararmış, uzamış... Gülmeyi unutmuş... Bu yüzler sevinci unutmuş. Sevmeyi unutmuş. Şöyle yürek dolusu, can dolusu, kucak dolusu sevmeyi unutmuş. Ağız dolusu öpmeyi unutmuş bunlar. Şöyle sağlıklı, kütür kütür öpmeyi unutmuşlar. Gözleri kırgın, yılgın, paslı... Kuşkulu, korkulu, düşmanca... Ben bu şehirden korkuyorum, bu şehirde hasta oluyorum, deliriyorum... İçimden her şeyi bırakıp kaçmak geliyor. Kirlenmiş, bitlenmiş, çamur içinde bir şehir…
“Türkiyeyi kültür çölü mü edecekler?" Amma iyi niyetli adamsın be arkadaşım. Etmişler de, öteye bile geçmişler.
Reklam
Bizi düşünmeye alıştırmamışlar. Üstelik de düşünmeyelim diye ellerinden geleni yapmışlar. Allah beterin beterinden saklasın derler, bir de düşünenleri, gelin şuna düşünenleri demeyelim, düşünmeye çabalayanları hep öldürmüşler. İstanbul, bir zamanlar, düşünmeye çalışanlara cehennem olmuş. Düşünmek, tıpatıplaşmanın dışına çıkmak demektir. Düşünmek, kişiliği olmak demektir. Düşünmek, en küçük anlamda, var olmak demektir. Ve insanlar düşünmeyi öğrendikleri zaman, dünyayı tarttıkları, ölçtükleri biçtikleri zaman, birtakım çıkarcıların, insanları yüzyıllardan bu yana köle olarak kullananların, ya bu çeşit, ya da şu çeşit, çanlarına ok tıkandı, demektir.
Bir yanımız almış başını uzaya gitmiş. Bir yanımız yerlerde sürünüyor. Bu ayrım insanlığın en büyük derdi, en utanç verici yönü. Ne güzel, ne güzel evrende gizler bulmak. İnsan kafasının karanlıkları delmesi ne güzel. Ama ne kötü, bütün dünya üstünde insanın insanı sömürmesi. Birtakım insanların birtakım insanları kul köle etmesi. İnsanların ömürlerini doldurmadan hastalıklar elinden gitmesi. Bir yandan insan kafası uzaya insan gönderirken, yığınlarca insanın okuyup yazması olmaması, dünyadan habersiz, ilkel insan hayatını yaşaması, ne korkunç. Her insan kafası uzaya adam gönderecek kadar bilgili olamaz, biliyoruz. Ama böyle bir çağda da insan ilk insanın hayatını yaşar mı? İşte bizi kahreden bu. Bizi utandıran bu. Herkesin ekmek bulduğu, hiç kimsenin kimse tarafından sömürülüp kul edilmediği, herkesin en azından okuryazar olduğu bir dünya olmalıydı uzaya giden dünyamız. Biz uzaya insan gönderiyoruz. Sevinç içindeyiz, övünüyoruz. İnsanları kutsuyoruz. Sevincimizden neredeyse toprak çatlayacak. İnsanlığa, insan gücüne güvenimiz, saygımız artıyor. Ama öte yanda bu sevincimize büyük bir insan kitlesi katılamıyor. İnsanların çoğunluğunun haberi bile olmuyor olup bitenden. O kadar haberi olmuyor ki, bu olup bitenlere hayret bile edemiyor. Milyonlarca, milyarlarca insan. İster istemez bu zaferimiz karşısında yüreğimiz cızz ediyor. Büyük sevincimizin bir yanı çöküyor.
Birbirimize hep şunu söyleyelim. Durmadan, durmadan söyleyelim. Durmadan araştıralım. Bir şeyin yüzeyiyle yetinmeyelim, ondan başka gerçek olamayacağını sansak da araştıralım. Belki yeni bir yön, daha gerçek bir yön buluruz. İnsan durdu mu, bir yerde karar kıldı mı, öldü demektir, diyelim.
Düşünemeyenlerdir ki, düşünceye düşmandırlar, bütün felaket de burada başlıyor.
Bedenin tek istediği yaşamaktır denmişti. İntiharı da bedenin kendine karşı bir hareketi değil de iradenin bedene karşı çıkışı olarak anlamıştım.
13,3bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.