Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Faruk

Hastalık, delilik ve ölüm— beşiğime göz kulak olan ve hayatım boyunca beni bırakmayan kara meleklerimdi.
Sayfa 192
Reklam
Biz ölmüyoruz içimizdeki dünya ölüyor.
Sayfa 192

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Koyu menekşe rengi karanlık tüm yeryü züne çökmüştü. Bir ağacın altına oturdum yaprakları solmaya başlamış sararmış. Oda yanımda oturuyordu başını başıma yaslamış kan kırmızı saçları bana dolanmış kan kırmızı yılanlar misali bedenimi sarmış. En narin telleri kalbime uzanmış. Sonra ayağa kalktı bilmiyorum neden. Yavaş adımlarla yürüdü denize doğru uzaklaştı uzaklaştı derken garip bir şey oldu, bizi birbirimize bağlayan görünmez ipler olduğunu hissettim. Sanki saçının telleri hâlâ sarıyordu beni ve orada denizde tamamen gözden kaybolduğunda bile kalbimin kanayan yerindeki acıyı hissettim çünkü oteller bir türlü kopamıyordu.
Sayfa 188
Ufukta alçakta asılı kalan kış güneşi pencereden içeri girdiğinde oda kırmızı ve sarı renge boyanır. Sarı ahşap duvarlar ateşe döner koyu kahverengi masa örtüsü kana. Işık ve renkler hançer misali keser ok gibi deler ruhumu ve bedenimi kanım akar marazi. Melankoli. Marazi kanda hız eksikliği. Odamı işgal etmiş korkunç yaratıktan kaçmak için dışarı fırladım -temiz havaya.
Sayfa 187
Reklam
İnsanların kaderi gezegenlere benzer. Karanlıktan doğan bir yıldız misali bir başka yıldızla karşılaşır- bir an parlar ve yeniden karanlığa karışır. Aynı bunun gibi aynı böyle bir adamla bir kadın karşılaşır birbirlerine doğru süzülürler- aşkın ateşiyle yanıp kavrulurlar- sonra da kaybolup giderler farklı yönlere. Sadece bir avuç çift tek bir büyük alevde buluşur ve orada büsbütün birleşir.
Sayfa 186
Aşk filizlendiğinde! Doğa güzelliğini bahşetmişti sana ve sen her zamankinden daha güzeldin. Yaz gecesi çehreni ve saçlarını altın rengine boyamıştı. Yalnız gözlerin -karanlıktı- ve parıldıyordu mistik bir parıltıyla, Ve doğa daha da güzelleşti sayende güzelliğinle gözümün feri geldi. Denizin büyüdüğünü gördüm- dalgaların yumuşadığını- ve ormanın koyu yeşile büründüğünü. İri kayalar can buldu ve kımıldadı- ve denizkızları ve trollere dönüştü- ormanın karanlığı.
Sayfa 186
Zaman nasıl da akıp gidiyor dünyada nesiller gelip geçiyor kısacık bir an için de olsa- bir özlem biraz umut biraz sevinç doğduğunda sevinç yok oluyor iç çekişler kesiliyor ve tekrar nesiller nesilleri kovalıyor.
Sayfa 182
Maskelerinin ardında insanları gördüm gülen duygusuz durgun yüzleri oldukları gibi gördüm onları ve acı çekiyordu hepsi solgun cesetler -huzursuz endişeli- telaşla koşturuyorlar- dolambaçlı bir yol boyunca -mezarda son bulan-
Sayfa 181
Küçük diye bir şey yok büyük diye bir şey de. İçimizde Dünyalar var - küçük şeyler büyük şeyin parçası olduğu gibi büyük şeyler de küçük şeyin parçasıdır. Bir damla kan bir Evrendir merkezinde Güneşi ve Gezegenleri- ve Yıldızlarıyla okyanus bir damla kandır. vücudun küçük bir parçası. Tanrı içimizdedir ve biz Tanrı'dayız o ilk ışık her yerdedir ve nerede hayat varsa orada ışıldar ve her şey. Hareket ve Işıktır. Kristaller doğar ve şekil alır tıpkı anne rahmindeki bebek gibi ve en sert taşta bile yaşamın ateşi yanar. Ölüm yeni bir hayatın başlangıcıdır. Kristalleşme. Ölüm hayatın başlangıcı.
Sayfa 180
Reklam
Aşkın nefrete yakın olması gibi acıma da zulme dönüşür. Eski yerleri ve anıları aramak karda kendi izlerini sürmek gibidir, insan onları bozar ve yok eder. İnsan anıların başında da nöbet tutar.
Sayfa 169
Her dönemin bir üslubu vardır -biçimlendirmek genellikle ona tepki göstermektir.
Sayfa 168
Tanrı suretinde doğdu insan kristalleşme. İnsanlar birer alevdir birbirlerinin sıcaklığını çalmaya ve onu söndürmeye çalışırlar. Eğer insan şefkatin yolundan giderse İsa gibi kendini feda etmek ister. Yaşamak ve alevini söndürmemek bir hayli zordur.
Sayfa 154
224 syf.
8/10 puan verdi
Edvard Munch - Mahrem Günlükler
Edvard Munch - Mahrem GünlüklerOrhan Düz
9/10 · 2 okunma
11bin öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.