Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.26
Sezen Yıldız
Sezen Yıldız
@Pissicik
İktisat/Lisans
İzmir
17 kütüphaneci puanı
209 okur puanı
Mart 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Boğulmadan Hemen Önce özünde bir polisiye roman olmasının yanı sıra, 1959 yıllarında geçiyor. O yıllar ve öncesindeki yıllara dair Cezayir savaşı sürecinde direniş kahramanı olan Yüzbaşı le Garrec'in bir tanığın ölümü sonrası bunun yüz kızartıcı suç olarak görülüp yargılanması, Fransa'ya dönüşü ve arkadaşının bir yıl önce öldürülüp katili
James Bond filmlerini zamanında çokça kez izlemiş biri olarak yıllar sonra kitap halini okumak değişik hissettirdi.
Görevi Royale Casino'da Rus ajanını oyunda yenip iflas ettirerek görevi başarı ile sonlandırmak ve bu iş ne kadar usta olsa da pek kolay değil. Sonuçta kumar bir şans ve dikkat oyunu.
Bakara oyunu hakkında detaylı bilgi de verilmiş, daha önce filmi izlemiş ve kumar oyunları konusunda biraz okuduğum kitaplardan dolayı bilgim oluşundan dolayı o kısımlarda sıkılmadım.
James Bond soğuk kanlılığı ve zekası ile üstesinden gelmiş olsa da esir düştükten sonra ölümün eşiğine yürümüş biri olarak kazanmış olduğu ayrıcalıklı 007 ünvanını nasıl kazandığını ve aslında o adam olmayı istemediğini de itiraf ederken dinlenme süresinde yaşadığı ihanet ve arkasından oynanan diğer oyun sayesinde o ünvanının arkasına saklanmak için Yaşamak İçin Öldür kitabı ile geri dönecek.
Kumar ve hırsla göz önünde olmuş olsa da esasında Rus Birliklerinin hain planları ve en yakınındaki adamın bile onlara çalışan bir casus olduğu bir dünya onlarınki.
Hatırladığım kadarıyla devam kitaplarında işler biraz daha kızışacak ve James Bond'u daha da zorlu görevler bekliyor olacak.
Rusların hainliği ve türlü oyunları ile insanlar üzerinden elde ettiği güç bir kez daha ön planda, ve ilk kitap biraz sakin.
Seri devam ettikçe hız ve aksiyon da artıyor, bunu seriyi bilen biri olarak söyleyebilirim.
O yüzden ilk kitabı okurken diğer kitaplara şans vermeniz gerekiyor.
Canı hiçbir şey yapmak istemeyen küçük kutup ayısı Pamuk, yatağında öylece yatar. Oğlunun durumuna üzülen Baba Kutup Ayısı, Bilge Deniz Ayısı’nın önerisiyle ona şarkı söyleyen bir kuş bulmaya karar verir ve macera başlar:
“Peki, güney nerede?” diye sordu Baba Kutup Ayısı.
“Kuzeyin olmadığı yerde. Biz burada kuzey kutbunda, isminden de anlaşılacağı üzere en kuzeyde olduğumuza göre, güney burası hariç her yerde,” diye cevapladı Bilge Denizayısı.
“Hımm…” dedi Baba Kutup Ayısı kafasını kaşırken. Eh bir şekilde güneyi bulacaktı elbet, o kadar da zor olmasa gerek diye düşündü.
“Ama önünde uzun bir yol var,” dedi Bilge Denizayısı.
“Sorun değil. Şimdi güneye doğru yola çıkarım, ötücü bir kuş bulur ve canı sıkılan oğlumu tekrar neşesine kavuştururum,” dedi Baba Kutup Ayısı.
İzlanda, Afrika ve hatta güney kutbuna seyahat eden Baba Kutup Ayısı çok sayıda hayvanla tanışır.
Peki şarkı söyleyen kuş nerededir?
Baba Kutup Ayısı bizleri maceralı bir yolculuğa davet ediyor.
+9 yaş üzeri için gayet uygun bir kitap çizimler falan harika olmuş. Oldukça cezbedici ve yazılan metni destekler halde çizimler mevcut.
Keyif veren bir hikayeydi. Bir babanın evladı için neleri göze alabileceğini eğlenceli hale getirmiş yazar. Tatil günleri için çocuklara harika bir tavsiye.
Okur Takip Önerileri
Asılan bir kaç asker için dergiye bir yazı yazmasını ardından siyasi suçlu olarak İstiklal Mahkemesinde yargılanıp yaşadığı şehirden Bodrum'a sürgün edilen Cevat Şakir'in (Halikarnas Balıkçısı) hayatının uzun yılları anlatılıyor.
İstanbul'a başlayan yolculuğu Bodrum'da son bulana kadar ki yolculuğunda geçtiği şehirler benim de memleketin olan İzmir ardından Aydın diye devam ederken onunla birlikte o tren de ben de yol alır gibiydim.
Düşüncelerin dile getiriminin suç olduğu ve bunun için yargılanıp evinden yurdundan olan bir adamın her şeye rağmen yaşama tutunuşu ve yaşadıklarını samimi ve güzel bir dille bize aktarılmasını bende kah hüzünle kah mutlu küçük bir tebessümle okudum.
Halikarnas Balıkçısı kitapları arasında 3.sırada yer alıyor olsa da tanıma ve sonrası anlattığı hikayelerin yer aldığı kitaplar öncesinde ilk başta okunabilir.
Mavi Sürgün ile diğer kitaplar öncesinde güzel bir başlangıç yapabilirsiniz.
Okurken huzur veren bir kitap oldu, tavsiyemdir.
Geçmişin hataları ve yanlışlarını dinlediği kötü kalplerin tesirinde yetişen, kalbi sevgi yerine intikam ateşlerinde yanan bir adamdı Mehmet.
Öyle ki sevgi için atışında bile yaktıpı ateşi biraz daha körükledi. Kalbi dur dedi durmadı, yeter ettiğin zulüm dedi o yetmez dedi.
İntikam ve sevgi çıkmazına sıkışıp kalırken beraberinde kendine aşık bir yüreği de sürüklemekten geri durmadı.
Mehmet sevilesi bir adam değil malum, bir kaşık su bile çok gelir onu boğmak yok etmek için.
Nilda iyi dayandı, bazen çek git kızım az gurur olsun dedim. Aşk işte ne edersin hesabı.
Sonunda her hak eden hak ettiğini bulsa da yaşananlar ve kayıplar Mehmet efendinin boynuna ilmek ilmek geçsin de çıkaramazsın.
Kıza kıza, Mehmet efendi için çoğu zaman hiç hoş tabirler de bulunmadım. Hak etti yani, okuyanlar benimle hem fikirdir.
Aslı kesin bu Mehmet efendiyi Sezen saydırsın deşarj olsun, sonra da oh sana müstahak Mehmet efendi desin diye yazdı.
Hiçten Adam kitabı deneme türünde.
Mert'in lise döneminde görüp aşkıyla yandığı Bahar arasında geçen amansız bir sevda anlatılıyor.
Sustu, aşk karşısında susarak büyüye kapıldı. Korku vardı yüreğinde Bahar ondan yana bakmaz diye yüreği pır pırdı.
Yıllar sonra tekrar karşısında bu kez başkasının nişanlısı olarak görünce sevgi bu tükenir mi?
Sevme işinin dokunmak, hissetmek olmadığına ne güzel örnek vermiş. Yıllar boyu o arkadaşının nişanlısı ve karısı olarak kaldı Mert sessiz aşkında ten tene bir parmak diğer parmağa dolanmadan sevdi.
Onu konuşurlarken yüreğinde yanan yangına kucak kucak odun attılar, yandı da yine nasıl yaktın demedi.
Sevmenin en yalını, yürek burkanı, gerçek sevgi dedikleri böyle bir şey olsa gerek.
Kelimelerin altında koca bir savaş vardı. Özellikle bu sebeple yazarın yalını merak etmiştim ve yaşı oldukça genç oluşuna rağmen kalemi ve yazdığı satırlar bir hayli büyük.
Okurken aşkı tekrar hissettim. Sevgi dediğin öyle ona sarılınca olmuyor. Uzaklarda aşk olur mu derler ya hani, olur. Öyle de olur, dokunmadan da olur, gözlerine bakmasan da olur. Nefesi değsin saçlarına uzaktan sen ona bulandın bile...
Yazarın daha önce son kitabı suretleri okumuştum ve yine türsel olarak farklı bir konuyu ele alıp yazmış Kansız kitabında da.
İstenmeyen ve sıra dışı bir şekilde göbek bağı olmadan ikizi ile birlikte anne karnında büyüyen ve sonrasında başka bir aileye emanet edilen bir çocuk Kansız.
Aile onu paranormal rüyalar getirisi olarak kaderleri diye kabul ediyor ve kendi çocuğu ile büyütüyor.
Kalbi atmayan, korkusuz ve oldukça farklı hisler bırakıyor ona bakan üzerinde.
Zaman kavramı tam net yazılmamış kitap boyu ama büyüdüğü zamanları kesitler halinde okuyoruz.
Final kısmında ikinci kitabın yani esas konunun içeriği için ön ipucu verilmiş. Esas olaylar yani gelişme ve sonuç kısmını daha öğrenemedim.
Olaylar hakkında ön bilgi ve karakter tanıtımı olarak fena bir başlangıç olmamış. Devam kitabında bu garip olayları ve Kansız'ın görevini ne şekilde hayata geçireceğini öğrendiğim de kafamda daha net bir bilgi oluşur diye düşünüyorum.
Son dönemlerin olaylarının üzerine benzer konuda kitap okuyarak yüreğine ateş düşenlerle biraz daha yüzleşmiş oldum.
Şehir haberini getirenlere ağıtlar yakmak yerine Vatan Sağolsun deyip susarak herkesi şaşırtan bir kadın.
Dedesini, babasını, arkadaşlarını toprağın altına koyan nice görev arkadaşları.
Vatan uğruna yüreğini ve canını ortaya koyan gencecik bireyler.
Vatan üzerine, biraz gizemli ve ne çıkacak acaba diye düşündüren bir kitaptı.
Hani 70'li filmlerde esas oğlan veya esas kız birbirini görür de söyleyemez, ama türlü oyunlara başvurur ya fark edilmek için işte öyle bir hikaye.
Türlü hikayeler deyince aklınıza dalavere gelmesin, tatlı tatlı takipler tatlı tatlı bahaneler gelsin.
Yarıya kadar ki kısım kalp çarpıntılarıyla diğerine belli etmeden oynadıkları oyunları okurken kahkahalarla güldürmüş yazar.
Yarıdan sonra duyguların arasında, karakterlerin arasında ki bağ ile, eski mahalle erkanı ve yılların alıp götürdüğü sevdiğini hala yanında hissedip onun ruhuyla yaşayan adamlar vardı.
Duygu geçişi hem kararında hem de bize aktarımı son derece muazzamdı. Hele ki hikayenin final kısmında öğrenilen sebepler hem şaşırtıyor hem de olaya öyle güzel uyuyor ki.
Kendinizi böylesi bir aşk var mı derken buluyorsunuz. Yıllara rağmen yokluğunda seven bir adam, sevdiğine kavuşmadan önce emanetlerine akıllar veren de aynı adam.
Birinin anne babası yok, diğerinin çocuğu ve karısı onlar birbirine yaren oldular. Biri karısı Firuze'yi özledi, diğeri hiç seviyorum diyemediği Süreyya'yı özledi.
Yılların acısının armağanı başka bir kalp geldiğinde sanki o kalp hep onundu.
Sevginin her türlüsüne yer verilmiş. Şimdilerde pek göremediğimiz ama naif bir aşk ve hayat hikayesi.
Bazı anlarda olmaz ya öyle nasıl iş bu demeyin, oluyor. Kalp sevdiğini öyle ya da böyle buluyor.
Yakın zaman da devamı da çıkacak ve yarım kalmış aşkın son perdesini okumak için ayrı heyecan duyuyorum.
İkiz olan Rana ve Arda'nın bahçede buldukları mor benekli bir kedi ile olan macerası anlatılmış.
Çocuklar için eğitici ve öğretici bir hikaye. Zira içerisinde, yapılan haksızlık ve kötülük karşısında hakkını arayabilme için ufak yol gösteren unsurlar, umutsuzluğa kapıldıklarında hayatlarının hiç de iyi olmayışı ve umutlarını yitirmemeleri gerektiği eğlenceli ve maceralı bir dille anlatılmış.
Büyükler için de çocuk onlar anlamaz ki den yola çıkılarak karamsarlığa ve anlamdıramadıkları durumlarda onların minik akıllarını mutsuzluğa itmek yerine bir nebze yumuşatarak da olsa anlatmaları gerektiği belirtilmiş.
Hem çocuk hem de ebeveynleri için güzel ve keyifli bir hikaye.
Anne ve kardeşi Burak'la birlikte yaşayan Arda, üniversiteye gitmekte ve zamanının bir bölümünü annesinin sahibi olduğu kafede arkadaşlarıyla geçirmektedir.
Yakışıklılığı ve zenginliğiyle arkadaş grubunun içerisinde öne çıkan Arda, bir gün arkadaşlarının konuşmalarından duyduğu bir bilgisayar oyununu oynamaya karar verir ve bu kararını gizlice uygular. Oyunda tanıştığı HappyAde kullanıcı adlı bir kızla sevgili olurlar. Arda, kızdan çok etkilenir. HappyAde'nin gerçek hayatta kim olduğunu öğrendiğinde ise büyük bir şok yaşar. Yine bu oyunda tanıştığı Doğa'yla başlayan arkadaşlığı zamanla büyük bir aşka dönüşür. Sanal olarak yaşanan bu aşk, sancılı bir hayatın da habercisi gibidir. Gizemli bir kız olan Doğa, bu gizeminin ardından Arda'yı adeta sürüklercesine kendine çeker.
Hayatı Amerika'ya kadar uzanan Arda'nın Manhattan'da yaşanan olağanüstü gelişmelerle hayatı bambaşka bir noktaya gelir. Orada tanıştığı Hintli kız Anya, Arda'nın hayatında önemli bir yere sahip olacaktır. Türkiye dönüşünde ise Arda'yı yeni sürprizler beklemektedir
Konudan da anlaşılacağı gibi gençlik kitabı, yazardan bildiğim kadarıyla genç ve ortaya da yer yer keyifli yer yer hızlı bir anlatımla eğlenceli denilebilecek bir kitap yazmış.
Çerezlik tarzda nitelendirilebilecek çok çabuk biten bir kitaptı.
Üsküdar ve çevresini tarihsel olarak anlatan keyifli bir kitap.
Biraz fabl tarzında, biraz çocuklara göre ama 7'den 70'e herkes okuyabilir.
Kuşların ağzından, onların bakış açılarından, heyecanlarından okurken bizler de nasibimizi alıyoruz.
Onlar anlatırken, anlattıkları camiler, yalılar üzerinde uçarken onlara eşlik ettiğimiz anlar da onlar kadar keyif aldım.
Anlatımı seviyorum, masalsı bir hikaye.
Okul öncesi ve ilköğretim dönemi çocuklar için robotik kodlama konusunda temel bilgi ve sade dille tanımaları açısından yardımcı olabilecek, merak uyandırıcı bir hikaye.
İyiliğe yöneltme ve yaratıcı fikirlere sahip olabilecekleri açısından eğitim ve öğretici. Aynı zamanda onları ve aileleri bilinçlendirip yönlendirme açısından güzel bir çalışma çıkmış ortaya.
İçerisinde yer alan canlı ve büyük boy resimler ile görsel anlamda da ilgi çekici bir öykü çalışması olmuş.
Sensiz bütün alem sanki gönlümde çarmığa gerilmiş.
Her gidişinde parça parça can alıyorsun.
Hazineyi bulmuş ama yolunu bulmuş defineciler gibi,
Bir o tarafa bir bu tarafa aşkımı savurup duruyorsun.
Sensiz gönül şehrim kara bir zindan,
Her yerde hasretinin kokusu, gel artık gönül sözüm.
Ne dert kalsın ne de hasret geriye.
Aşka gelmiş olan nefs, bir daha kötülüğü emreden nefse gelemez. En büyük düşmanını ancak aşk ile yenebilirsin.
1978 yıllarında geçen bir hikaye, zaten okurken yazım dili o dönemin kelimeleri ile dolu olduğundan biraz garip geldi ilk etapta ama sonrasında eğlendiğim yerlerde olmadı değil.
Parti üyesinin kızı olan Ayşe hayallerini istese de o anın büyüsü ile yaptığı evlilik ve sonrasında pişmanlığını ardından hayallerine koşması ve hayallerinde aşkı buluşu konu alınmış.
Yazıl dili bahsi geçen yıllar göz elinde bulundurduğumuzda ruhaflığının yanında (başta ne okuyoruz olmuştum) eğlenceli bir dili vardı. Şuan kullandığımız bir çok kelime o yıllarda farklı söyleyişe sahipti ve o dönemleri bilmediğim için yadırgamam sonrası eğlenceli bir okumaya dönmüş oldu.
O dönemlerde yaşasak şayet bizlerde o şekilde konuşup hayat gayelerimiz farklı olabilirdi.
O dönemleri yaşar gibi, biz de o kaldırımlarda yürü gibi. Yazar nasıl bu konuda yazmaya karar vermiş bilemiyorum şuan ama keyifli de yazmış. Kitap zaten derin anlamlı olmadığından kısa sürede bitip gidiyor.
Nazarı değmiş derken bitiveriyor anlayacağınız.
