Firdevs Usta’ya göre iyi bir halının ilk şartı tek elden çıkmasıydı. O kadar tek elden çıkmalıydı ki bir halıda ilk ilmeyi atan elin sahibi bile son ilmeyi atacağı güne kadar aynı kişi olarak kalmalıydı. Ama mümkün müydü böylesi? Değildi. İşte bu yüzden kusursuz bir halı bu kusurlu dünyada hiç bir zaman örülemeyecekti.
Fitne kopunca insanı hayret ve şüpheye düşürür, hakikati bilinmez hale getirir. Fitne bir ruh illetidir. Rüzgârlar estirir ve akıllıyı çocuk gibi şaşırtır.
Ama sen beni anlama. Bu safları neden yazdığımı şimdi bu mektubun sonuna yaklaştıkça anlıyorum ben de. Suç varsa karşılığında ya adalet ya merhamet olmalı. Sen adaletle hükmet Suna. Şuçla beni. Kına. Yargıla. Ayıpla. Ko, azapta kalayım. Ama anlama. Anlamanın sonu merhamet, onun da sonu affetmektir çünkü. Affetme beni.
“Oruç, insanın katıldığı, her yıl bir ay katıldığı bir ruh şölenidir.
Üstün insanların davetlisi olduğu bir tabiatüstü ziyafet, bir gök sofrasıdır.
Yani, Samanyolunda Ziyafet.”
“El ver, geçmişimdeki bütün hakları sahiplerine helâl edeyim. Her şeyle barışıp her şeyi affedeyim. Öyle ki kendimi de affedeyim. Kendimden de helâllik dileyeyim.”
İç dünyamız arındıkça ve güzelleştikçe, arınık ve güzel olanları kendimize doğru çekebileceğiz. Kuşlar sohbete gelecekler, ceylanlar başlarını dizimize koyacaklar.
Herkes her zaman ‘özel’ olmak istiyordu kısacası. Kendisini ‘özel’ hissetmek istiyordu. ‘Özel’ olmak istemeyen bir Allah’ın kulu yoktu. Herkes ‘özel’ olmak istediği için de, herkes birbirine benziyor, ‘özel’liğin bir özelliği kalmıyordu.