Ekşi, küflenmiş bir ekmek gibi kokuyor bu şehrin koltuk altları
Köpeği vurulmuş bir çoban sessizliğine gömülmüş gibi oluyor bu saatlerde.
Herkes kendi ihanetine dönüyor ve herkes bir 'kes' arıyor 'kes' sizliginde!
Kocaman adamlar ve kadınlar , kahkahalarında saçları daha yeni örülecek kıvama gelmiş kızları ,önce doğurup sonra boğuyorlar....
..Feridun urfa ..
Göz gözü görmüyor,
Eskiyle yeninin sisi karışmış,
Yorulmuş sevdalar,
Bir dinlenmedir,
Tutturmuş gemiler limanda,
Fırtınalar kıyıyı döver,
Pruvalar çizik ve yaralar alır,
Göz gözü görmez,
Dumandan kaptanın...
'Dalgınım; dalıp dalıp gidiyorum bu ara, neyi nereye koyduğumu unutuyorum..
Dargınım; kırıla döküle gidiyorum bu ara, insanlar o kadar acımasız ki..
Kimi nereye koyduysam bulamıyorum..'
"Susmak elbette zehirlidir ve rahatlık getirir yazıklanmak da.
Ey tenimde uzak yolculukların lekeleri!
Ey çocuklarda uyuyan intizamsız güneşler! gelin ve boğdurun bu köleleri."
koşulacak bir sancı gibi inceden
genceden aktım geceye
ihtiyar sokaklarda acemi lambalar
ve ıslak bir ışık ilkbahara
ilkbaharın günahı olmaz nasılsa..
çocuklar bulmuş, getirdiler
kanadı kırılmış bir nisan yağmurunu
nisan'ın kuyruğuna teneke bağlar mı insan,
çocuk olmasa?...
aşk şakasını kaldırır mı insan,
çocuk olmasa...
bir celsede boşanıyor mağrur bir yağmur,
nisanların yenildiği yalancı baharlarda..
ilkbaharın günahı olmaz nasılsa !