Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.26
Şükriye
Şükriye
@Sarkgunesi
Öğretmen
1 October
104 reader point
Joined on December 2019
Şu anda okuduğu kitaplar
Öncelikle şunu itiraf etmeliyim ki okunması zor bir eser. Yazar Robert M. PIRSIG hem çok kültürlü hem de çok zeki bir insan. Bunu kitabındaki gözlem ve alıntılardan anlayabiliyorsunuz. Yazarımız daha önce sinir krizi geçirmiş ve elektro şok tedavisi görmüştür. Muhtemelen yaşadığı bu travmatik durum onun hayatını da sil baştan değiştirmiş. İki arkadaşı ve oğlu Chris ile yaptığı motosiklet yolculuğu süresince yazarımız yolda tanıştığı insanlar, arkadaşları ve oğluyla aynı zamanda içsel bir yolculuğa da çıkar. Bu zaman diliminde motosiklete bakım yaptığı zaman olayın felsefik boyutunu da atlamayarak insanı ve insan hayatını, değerlerini farklı anlatımıyla motosiklete benzetmiştir. İyi nedir, töz nedir, bunlar duygularla hissedilmiyorsa nasıl var olduğunu anlayabiliriz, nitelikli dediğimiz bir şeyin nitelikli olduğuna nasıl karar verebiliyoruz, teknoloji değerlerden ve insan duygularına hitap etmediği için mi hep sorgulanagelmiştir. Vb. soruları açıklama ihtiyacı hissederek çok yormadan bizi doğru düşünmeye yönlendiriyor. Okunması zor bir eser, geçişler ani oluyor. Ve kitabı elinizden bırakırsanız muhtemelen geri dönüp tekrar başlama olasılığınız da azalacaktır. O yüzden bırakmadan peyderpey ilerlnmesi gereken bir eser. Felsefeye meraklı ve ilk defa felsefe kitapları okumaya başlayan kişilerin okuması gereken bir eser zira verdiği örnekler tatmin edici.
1664-1665 yılı arasında Londra'yı etkisi altına alan büyük veba salgınını anlatan Robinson Crusoe eseriyle ünlenen Daniel Defoe'nin muhteşem anlatımıyla yazılan bir eser. Birkaç zamandır tarih boyunca insanları etkileyen salgınlara merak sardığım için önce "veba" romanını ardından bu kitabı okumuş bulundum. Gerçi daha önce "Kolera
Yaşlı adamın da belirttiği gibi insan bir makineden fazlası değil midir? İnsan kişisel hiçbir fikir yaratmadı mı bugüne kadar? Kişisel fikir olarak ortaya attığımız düşünceler ve yaratılar, yüzlerce yıla yayılmış atalarımızın düşünceleri ve kitaplardan, insanlardan aldığımız düşüncelerin birikimi midir sadece? Düşünceleri özgün olan tek insan ilk insan mıydı? Shakespeare hiçbir şey yaratmadı mı, o sadece dış faktörlerin ilhamını kullanan bir makine miydi? Fedakarlığı yanlış mı anladık, yüzde yüzlük bir fedakarlıktan bahsedemez miyiz? Yaptığımız tüm iyilikler, tüm yardımlar sadece kendi onayımızı almak için miydi? Bir vicdan iyiyi tercih etmesi için eğitilebilir mi? Mizaçtan kurtulmak mümkün mü, tek çare dikkatli davranıp onu bastırmak mı? Akıl insandan bağımsız mı, kişinin onun üzerinde hiçbir kontrolü yok mudur? Özgür irade diye bir şey yok mu? Vicdan hiçbir zaman insanın iyiliğini düşünmedi mi, peki vicdan eğitilebilir mi?
Yaşlı adam, genç adamın tüm sorularını yanıtlar ve yaratıcının insanı makine olarak yarattığını vurgular. Yepyeni bir ufka yelken açtırırken düşüncelerimizi ve yine ekler yaşlı adam "sen de lütfen kafana takma."
Reader Follow Recommendations
Bu kitapta sahne Anadolu, sahnenin dışı ise İstanbul 'dur. Cemal adlı ana karakterimizin gözünden İstanbul'u ve Anadolu' yu anlatan yer yer komik, dramatik ve umutsuzluğu ile umudu birleştiren bir eser. Eserde Meşrutiyete ve 1.Dünya Savaşına giden yolda ve bu yolun sonundaki milli mücadele yıllarında İstanbul 'un ve İstanbul' daki genç aydın ve
Bir destan, bir efsane ve bir aşk öyküsü... Ağrıdağı efsanesi'inde Ahmet ile Gülbahar 'ın aşkını anlatırken aslında Osmanlı döneminde doğuya kök salan, halka zulmeden paşalara gönderme yapar. Gülbahar paşa kızı, Ahmet yörenin yerlisidir. Ağrı çevresi kültürünü de güzel yansıttığını düşündüğüm kitap bir solukta okunacak Yaşar Kemal' in öz Türkçeyle yazdığı muhteşem bir eser. Gerçekten de bu topraklarda doğmuş, bu toprakların kültürünü çok iyi yansıttığını düşündüğüm bir yazardır Yaşar Kemal. Dengbejlere vurgu yapması, demirci Hüso'nun işçi sınıfını temsil etmesi, Ağrıdağı'ndaki Küp Gölü çevresindeki kaval çalan çobanların samimiyetini aktarması ancak Yaşar Kemal' in kaleminden çıkabilirdi. 120 sayfalık bir kitap bir halkın haklı başkaldırısını, bir kültürü, bir aşkı ancak bu kadar mükellef sunabilirdi.
Ali Nasuh Mahruki (Kar Leoparı) Everest Dağı'na tırmanan ilk Türk ve dünyadaki ilk Müslüman dağcı. Aynı zamanda gazeteci ve yazar. Ali Nasuh Mahruki bu kitabında dünyanın en yüksek 6.dağı olan Tibet'teki Cho Oyu Dağı' na tırmanarak Türkiye'nin en yüksek solo tırmanışını gerçekleştirmiştir. Çok yönlü kişiliğiyle tanıdığımız Mahruki Tibet'e kadar
Albert Camus 'un "Veba" romanı hümanizme dair derin izler barındıran muhteşem bir eserdir. "Kara Ölüm" olarak adlandırılan vebanın Fransız sömürgesi altındaki Cezayir' in Oran şehrini nasıl etkisi altına aldığını ve vebadan kaynaklanan umutsuzluğun doğru örgütlenmeyle nasıl umuda dönüştüğünü görüyoruz.
Bir sabah Doktor Rieux
Dıno Buzzatı'nin felsefik ve biraz da tuhaf bir romanı. Bir gün belki kahraman oluruz düşüncesiyle boşa harcanan bir ömür mü ya da boşa geçmedi en azından bir davam vardı diye kendini avutmak mı? Sırf elaleme kendini kabul ettirmek miydi bizi bir yere bağlı kılan yoksa atalet ve sıradanlık mı? Aslında asıl düşman ölüm müydü yoksa bir gün mutlaka sınırdan gelecek dediğimiz bir görülen bir kaybolan hayali varlıklar mıydı? Yoksa sınır dediğimiz şey aslında kafamızda oluşturduğumuz sınırlar mıydı? Bestiana kalesi hapsolduğumuz düşünceleri mi simgeliyordu? Bir mesleğe başlamak için tüketilen yıllar hatırına mıydı sevmediğimiz bir mesleği devam ettirmek yoksa toplum baskısı ve atalet miydi? Oysa daha gençken yeni bir başlangıca adım atılabilirdi. Ölüm çok da tedirgin edici değildi belki de uğrunda çalıştığına inandığın bir davan varsa idi eğer.
Farklı bir roman gerçekten de. Herkes mutlaka kendinden bir şeyler bulacaktır. Mutlaka oturup hayatı biraz da olsa sorgulayabilecektir. Oturup sürekli bir beklenti içinde boğulmamak ve merak edilen sınır ötesini aşmak, uğraşmak, ömrü boşuna tüketmemek...
Üstün Dökmen'in kaleminden hayata dair çok sağlam bağlantılarla dolu muhteşem bir hikaye. Alaimisema adlı kelebek ve tekerlekli sandalyeye mahkum iki gencin hikayesini örnekler yoluyla bize aktarır. Kısacası Üstün Dökmen uzun ama renksiz bir hayat mı yoksa kısa ama renkli bir hayat mı sorusuna mantıklı cevaplar yüklememizi istiyor. Tüm engellere rağmen ayakta durmak, hayatı sevmek ve mücadele etmek ve tüm bu engellerin insan kalbinde büyüyen aşkı engelleyememesi belki de hayatın aşkla, sevgiyle, kardeşlikle daha yaşanılabilir ve daha anlamlı bir hayata götürmesiydi bizi. Devletlerin ve hükümetlerin yanlış politikalarına rağmen yeryüzünde dostça yaşayabilenlerdi belki de bu hayatı sevenler. Zira yeryüzünde kavga etsek de gökyüzünde kardeş değil miydik?
"Zulme karşı koymamak kafirliktir." Evet böyle söylemişti Koca Osman İnce Memed'e.
Haksızlığa karşı bir başkaldırıdır İnce Memed. Umuttur hiç sönmeyen, Çukurova 'nın, ezilenin, mazlumun, ezilen köylünün sesidir.
Nihayetinde İnce Memed serisinin İnce Memed 2'yi okumanın mutluluğunu yaşamaktayım. Yaşar Kemal gibi bir yazarımız olduğu için
Amerikan iç Savaşı (1861-1865):ABD'nin Washington yönetimi ile bu ülkeden ayrılmak isteyen 11 Güney Eyaleti arasında yaşanmıştır. Aslında Abraham Lincoln'un başkan olmasıyla ve bunun ötesinde gelen köleliği kaldırma fikrinden mütevellit 11 Güney Eyaleti ayrılıp bağımsızlığını ilan etti. Sonuç olarak Birleşik devletlerin zaferiyle Güney'deki
Siddhartha, bir arayışın hikayesi. Benliğe, öze, anlama doğru bir arayış. Hiçbir öğretiye körü körüne bağlanmamanın gerekliliğini ve bilgeliğin asla başkalarına aktarılamayacağının en güzel örneğidir bu kitap. Dinlerin, düşüncelerin, inanışların başkalarına öğretilemeyeceğini, bunu kişinin arayıp bulmasının gerekliliğini konuşturur. Zira hayatımız boyunca hep bir arayış içinde olmadık mı? Yanlış aşklar, yanlış insanlar, yalnış dostluklar ve bütün bunların zıtlıklarıyla bir anlam taşıdıklarını ve netice itibariyle her deneyimin verdiği hazzı... Çoğu zaman hiç kimseden öğrenemeyeceğin öğretileri gözün kapalı sadece doğayı dinleyerek ulaşamadık mı? Siddhartha 'nın tüm benliğini okuyup dinlediği o ırmak gibi. Kısacası her şey deneyime bağlıydı ancak o zaman belleğinde yankılanan cümbüşün farkına varırsın. Dünya o kadar da kötü bir yer değildir der Hesse. Gerçekten de öyle. Yeter ki görmeye, anlamaya çalışalım. Zira bir gece yarısı gözün kapalı dinlediğin kurbağa sesi de bir şey anlatmıyor muydu sana?
19.yyın şüphesiz en iyi kitaplarından biridir diyebilirim. Herkesin kendine göre bir şeyler bulabileceği bir kitap kesinlikle. Sana, bana, hepimize hitap ediyor. Özellikle kapitalizmin getirdiği tüketim çılgınlığında birazcık olsun minimalizme doğru kaymamızı sağlayabilir. Yazarımız THOREAU Walden Gölü'nün kenarına yerleştikten sonraki süreci o kadar güzel betimlemiş ki, işte gerçek bir yazar diyorsunuz. Walden Gölü' nü bir anlatışı var ki hayran olunası..
Sivil itaatsizlik konusuna gelince elbetteki her toplumda buna benzer olaylar görmekteyiz. Ölüm oruçları, grevler, oturma eylemleri vb. Bütün bunlar ve yazarımızın devletler üzerine yazdığı yazı da birer tartışma konusu olabilir elbet aramızda. Sivil itaatsizlik konusunda Gandi'yi, Martin Luther King 'i vb. etkilediğini de görüyoruz. Elbette yazarımızın belli düşüncelerine katılmamakla birlikte minimalizme getirdiği düşünceler ve aç gözlülük üzerine yazısı mükemmeldi.
Orhan Kemal 'in okuduğum ilk romanı. Vazifesine çok sıkı bağlı olan Murtaza Balkan göçmeni bir aileden gelir. Görevi başında yaşadığı olaylar onu bezdirmez, işini hakkıyla yapar. Yozlaşmış ve sosyal çalkantılarla dolu bir toplum Murtaza' yı kendine benzetmezse de bir çaresizlik ve şaşkınlık içindedir Murtaza. Güzel kitap, zira balkan göçmeni insanların ağızlarıyla konuşması Orhan Kemal 'in ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu da gösterir. Memlekette gerçek Murtazalar görmek temennisiyle..
Bu kitap hakkında açıkçası ne yazacağımı bilemiyorum. Zira ben satın aldığım kitapları inceler, ahlak dışı ve çok müstehcen olayları konu edinen kitapları okumam ki bu yüzden de vadideki zambak'ı ilk 100 sayfasından sonra bırakmıştım.
Lolita 'yı ne yazık ki fazla incelemeden aldım, sırf çok tutulan bir kitap olduğu için satın aldım Elime aldım, ilk 100 sayfaya kadar geldiğimde yok ben bunu okumam dedim, gerçekten midemi bulandıran birçok olay vardı. Sonra ha gayret zaten sayfa sayısı az, bitir dedim.
Ve sonuç bitirdim. Bir pedofilin sapkınlığını konu alıyor. Zira roman kahramanımız ergenken kendisiyle yaşıt bir kıza aşık olur, sonra kız tifüsten mütevellit hayatını kaybeder. Bundan çok etkilenen kahramanımız orta yaşlara gelmesine rağmen aklı ergenliğinde aşık olduğu kızda tutuklu olduğu için ergenlik öncesi kızlara karşı bir saplantısı oluşur. . Özellikle Lolita 'ya. Ve konu bunun üzerinden devam edip gider.
Vladimir Nabokov çoğu yerde ahlaktan dem vururken , kurumların işleyişini eleştirir ve neden kahramanımızın pedofili olduğu gerçeğine belirli kılıflar uydurmaya çalışsa da bana göre böyle ahlak dışı bir konuyu ele aldığı için, gerçekten de bir ara ABD'de yasaklandığı gerçeğine sevinmedim değil. Tabi sonradan en çok satanlar listesinde yer alıyor.
Bana kalırsa okumayın derim.
...
