Şükriye

432 syf.
·
Not rated
·
Read in 10 days
Öncelikle şunu itiraf etmeliyim ki okunması zor bir eser. Yazar Robert M. PIRSIG hem çok kültürlü hem de çok zeki bir insan. Bunu kitabındaki gözlem ve alıntılardan anlayabiliyorsunuz. Yazarımız daha önce sinir krizi geçirmiş ve elektro şok tedavisi görmüştür. Muhtemelen yaşadığı bu travmatik durum onun hayatını da sil baştan değiştirmiş. İki arkadaşı ve oğlu Chris ile yaptığı motosiklet yolculuğu süresince yazarımız yolda tanıştığı insanlar, arkadaşları ve oğluyla aynı zamanda içsel bir yolculuğa da çıkar. Bu zaman diliminde motosiklete bakım yaptığı zaman olayın felsefik boyutunu da atlamayarak insanı ve insan hayatını, değerlerini farklı anlatımıyla motosiklete benzetmiştir. İyi nedir, töz nedir, bunlar duygularla hissedilmiyorsa nasıl var olduğunu anlayabiliriz, nitelikli dediğimiz bir şeyin nitelikli olduğuna nasıl karar verebiliyoruz, teknoloji değerlerden ve insan duygularına hitap etmediği için mi hep sorgulanagelmiştir. Vb. soruları açıklama ihtiyacı hissederek çok yormadan bizi doğru düşünmeye yönlendiriyor. Okunması zor bir eser, geçişler ani oluyor. Ve kitabı elinizden bırakırsanız muhtemelen geri dönüp tekrar başlama olasılığınız da azalacaktır. O yüzden bırakmadan peyderpey ilerlnmesi gereken bir eser. Felsefeye meraklı ve ilk defa felsefe kitapları okumaya başlayan kişilerin okuması gereken bir eser zira verdiği örnekler tatmin edici.
Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı
Zen ve Motosiklet Bakım SanatıRobert M. Pirsig · Ayrıntı Yayınları · 20221,193 okunma
Reklam
432 syf.
·
Not rated
·
Read in 10 days
Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı
Zen ve Motosiklet Bakım SanatıRobert M. Pirsig
8.3/10 · 1,193 reads
Düşünmek televizyon seyretmekten öylesine daha ilginçtir ki daha çok kişinin düşünmeyi tercih etmemesi utanç verici. Herhalde ne duyduklarının önemli olmadığını düşünüyorlar, oysa her zaman önemlidir.

Reader Follow Recommendations

See All
Gerçek bir kilise adamı bu durumda, bu tehditleri hiç duymamış gibi davranmalıdır. Onun birincil amacı her şeyden önce cemaate hizmet değildir. Birincil amacı, aklı kullanarak gerçeğe ulaşma amacına hizmet etmektir.
İnsanlar bugünlerde daha iyi dinliyorlar. Özellikle çocuklar. Onlar gerçekten dinliyorlar... Ve yalnızca kulak vermiyorlar sana, dinliyorlar... seni dinliyorlar. Tüm fark burada
Reklam
Tüm Doğu dinlerinde büyük değer verilen ortak şey, Sankrit Tat tvam asi(sen busun) doktrinidir;düşündüğün her şeyin sen olduğunu, anladığını düşündüğün her şeyin bir bütün olduğunu savunur. Bu bölünmemişliği tümüyle anlamak, aydınlanmak demektir.
Resmi olarak okul, bir "eğitim fakültesi" ydi. Bir eğitim fakültesinde öğretirsiniz, öğretirsiniz, öğretirsiniz ;araştırma için zaman yoktur.,dış olaylara katılmak için zaman yoktur. Salt öğret, öğret, öğret ve sonunda zekanız söner, yaratıcılığınız körlenir ve neden böyle sönük olduğunuzu anlamayan, olan bitenden habersiz, masum öğrencilerden oluşan ve birbiri ardınca gelen dalgalara tekrar tekrar aynı sıkıcı şeyleri anlatan bir otomatik makine olursunuz. Sizi sönük bulan öğrenci size saygısını yitirir ve bu saygısızlığı ötekilere de yayar. Böyle biteviye öğretmenizin nedeni, bunun hem gerçek eğitim veriyormuş gibi görünüm elde etmenin hem de bir üniversiteyi en kolay yoldan götürmenin akıllıca bir yolu olmasıdır.
Tümüyle güvendiğiniz bir şeye asla kendinizi adamazsınız. Kimse yarın güneşin doğacağını fanatik bir biçimde haykırmaz. Çünkü güneşin yarın doğacağını herkes bilir. İnsanlar, politik ya da dinsel inançlar ya da başka tür doğmalar ya da amaçlar için kendilerini fanatikçe adıyorsa bunun nedeni daima, bu doğmaların ya da amaçların kuşkulu olmasıdır.
Zaman zaman, gerçekte ilerleme olmadığı savunulur; kitle savaşlarıyla çok sayıda insanı öldüren, karaları ve okyanusları daha çok atıkla kirleten, zorlama mekanik bir varoluşa tabi kılarak insanların değerini yok eden bir uygarlığın, yalnızca avcılık, toplayıcılık ve tarımın var olduğu tarih öncesi çağlara göre ilerleme sayılabilmesi çok zordur denir. Ama bu düşünce, romantik bir çekiciliği olmasına karşın yararsızdır. İlkel kabileler bugünün modern toplumuna göre insana çok daha az bireysel özgürlük tanımıştır. Antik dönemlerdeki savaşların, modernlerine göre çok daha az ahlaki gerekçesi vardı. Atık üreten bir teknoloji bunları doğaya zarar vermeden atmanın yollarını da bulabilir ve buluyor. Ve okul kitaplarında ilkel insanı gösteren resimler bazen onun ilkel yaşamının kötü yanlarını göstermez. Salt hayatta kalabilmek için uğraşma tasasından bugünkü modern yaşama geliş, ilerlemeden başka bir şeyle tanımlanamaz ve bu ilerlemenin tek nedeni de çok açıkça aklın kendisidir.
Ama sistem olduğu için bir fabrikayı yıkmak ya da bir hükümete karşı ayaklanmak ya da motosikleti tamirden kaçınmak, nedenlere değil de sonuçlara saldırmaktır ve saldırı yalnızca sonuçlara yönelik olduğu sürece hiçbir değişim olanaklı değildir. Asıl sistem, gerçek sistem, varolan sistematik düşünce yapımızdan, akılcılığın kendisinden başka bir şey değildir ;bir fabrika yıkılır ama onu üreten akılcılık bırakılırsa aynı akılcılık hemen başka bir fabrika üretecektir. Sistematik bir hükümet devrimle yıkılır ama o hükümeti üreten sistematik düşünce kalıpları sağlam kalırsa o düşünce kalıpları daha sonra başka hükümetlerle kendilerini yineleyeceklerdir. Sistemler konusunda çok şey söylenmiştir. Ama bu konu hemen hiç anlaşılmamıştır.
Reklam
Sorunun kaynağı budur. İnsanlar ya yalnızca bir tarzda ya da öteki tarzda düşünmeye ve bunu yaparken öteki tarza ait olan her şeyi yanlış anlamaya ya da küçümsemeye eğilimlidirler. Fakat hiç kimse kendi gördüğü gerçekten vazgeçmeye niyetli değil ve bildiğim kadarıyla kimse bu iki gerçeği ya da tarzı gerçekten birbiriyle uzlaştırarak yaşamıyor. Gerçeğin bu iki görüntüsünün çakıştığı bir nokta yok.
Aceleye getirmek istemiyorum. Zaten bu acelecilik kahrolası bir yirminci yüzyıl tavrıdır. Bir konuda acele etmek istiyorsanız ona pek özen göstermiyor, başka şeye geçmek istiyorsunuz demektir.
Çoğu zaman öyle bir acele içindeyizdir ki konuşmaya fırsatımız kalmaz. Sonuç, günden güne sonsuz bir sığlaşma ve kişiyi, zaman geçip gittikten sonra, geçen yıllara şaşmaya ve üzülmeye götüren bir tekdüzeliktir. Şimdi zamanımız olduğunu bildiğimize göre, bu zamanı önemli görünen şeyler hakkında derinlemesine konuşmaya harcamak istiyorum.
264 syf.
·
Not rated
1664-1665 yılı arasında Londra'yı etkisi altına alan büyük veba salgınını anlatan Robinson Crusoe eseriyle ünlenen Daniel Defoe'nin muhteşem anlatımıyla yazılan bir eser. Birkaç zamandır tarih boyunca insanları etkileyen salgınlara merak sardığım için önce "veba" romanını ardından bu kitabı okumuş bulundum. Gerçi daha önce "Kolera
Veba Yılı Günlüğü
Veba Yılı GünlüğüDaniel Defoe · İş Bankası Kültür Yayınları · 2016852 okunma
254 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.