"Biz tarihin ortanca çocuklarıyız.
Bizi bir gün milyoner olacağımıza, film yıldızı, rock yıldızı olacağımıza inandıran televizyon programlarıyla büyüdük; ama bunların hiçbirini olamayacağız.
Ve bu gerçek kafamıza ancak dank ediyor"
Çok sayıda insanla tanıştım, ama henüz bir arkadaş edinmiş değilim. İnsanlara cazip gelebilecek özelliklerden bende eksik olan nedir bilmiyorum; benden hoşlanan birçok insan var, benimle ilgileniyorlar, ama yollarımız sadece kısa bir süre için kesişiyor ve ben buna üzülüyorum. Buradaki insanların nasıl olduğunu soracak olursan, şunu söyleyebilirim: Her yerdeki gibi! insan aslında karmaşık bir varlık değil. Çoğunluğu zamanının büyük bir bölümünü yaşamak için kullanıyor, geriye kalanı ise, özgür oldukları küçük zaman diliminden öyle korkuyor ki, ondan kurtulmanın her türlü yolunu deniyor. işte insanın değişmez yazgısı.
Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten
İyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen
”vicdan, güçlüleri korkutmak için düşünülmüş korkakların kullandığı sözcükten başka bir şey değildir. bizim vicdanımız güçlü kollarımız; kılıçlarsa yasalarımızdır. ”
Alnımın dokunduğu yerden savaşlar artacak.
Ve bahar giysilerine bürünmüş gelirken kıyamet .
''gönüllü mağlupları olacak hayatın''
Yarından korkan böyle söyler...
yazabilir misiniz bir karanfili yeniden ..
Alıştırabilir misiniz baharı çürüyen toprağa
Kabaran yağmuru yeraltına
Ve bir şehri vedaya..
Kanatlarında hüzün ve manolya taşıyan
Kuşlarla konuşabilir
Ve sevinçlerimi geri getirebilirmisiniz bana?
Acıdan çatlamış bir kalbi soğuga dayanıklı kılan bilgeden söylenen,
"iyi bir hal üzerine kaybolan "zehir midir daima yaraya.?
Delikanlım!
İyi bak yıldızlara, onları belki bir daha göremezsin…
Belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin…
Delikanlım!
Senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir.
Delikanlım!
Sen ki, ya bir köşe başında kan sızarak kaşından gebereceksin, ya da bir darağacında can vereceksin.
İyi bak yıldızlara onları göremezsin bir daha
Delikanlım!
Belki beni anladın, belki anlamadın. Kesiyorum sözümü.
Sevmek mükemmel iş delikanlım. Sev bakalım…
Mademki kafanda ışıklı bir gece var, benden izin sana, sev sevebildiğin kadar…
...
Akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım.
Aşk bir boyun eğme biçimidir. Bir parça karanlık da barındırır içinde. İnsan, sesinin duyulmadığı dipsiz bir kuyuya düşmek istemez, ama nedense sürekli o kuyudan aşağıya doğru bakmak ister, gem vurulamaz bir arzudur bu. Kuyunun insanı içine çekmesi bir mutlu son değilse bile, beklenen sondur.
— Yüz sene sonra bugün yaşayanların hiçbiri bu dünyada olmayacak... Sadece insanlar değil, birkaç hayvan türü hariç bugün yaşayan hiçbir hayvan da sağ olmayacak, ağaçlar da ölecek... Her zaman söylüyorum insanlar hayatı fazla ciddiye alıyorlar, ciddiye alınacak bir şey değil. Neticede hayat dediğin şey, kendi basit hakikatini, sürekli tekrarlarla gözlerden saklayan zavallı bir sahtekâr. Hakikatte olduğundan daha mühim gösteriyor kendini. Bir dolandırıcıdan farkı yok. Biz de dolandırıcının kurbanlarıyız... Kandırılıp duruyoruz.