Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ashabıyla birlikte Hayber Kalesi'ne doğru giderken yüzünde derin bir endişe ve kaygı eserı vardı Yakın arkadaşları bunun farkındaydı ama sebebini sorma va cesaret edemiyorlardı. Sonunda bütün zamanları elinde bir mendil gibi düren ve geçmiş ile geleceği ikiz makyaj aynasında seyreder gibi izleyen Hz. Peygamber (sa.v.), endişelerini Hz. Ömer'e (r.a.) aktardı
"Ümmetim için endişedeyim!"
Hz. Ömer (ra), savaşta çok zayiat verileceğini sanarak endişenin bundan kaynaklandığını düşündü. Oysa Hz. Peygamber (s.a.v.), Hayber'in fethedileceğini ve müminlerin çok sayıda ganimete sahip olacağını görmüştü. Tabii bu servetin onların safiyetine zarar vereceğını de. Nitekim siyer okumuş olanlar bu endişelerin haklı çıktığını bilirler
Gençlik dönemimde bir ara Albert Camus'ye dadanmıştım. Baş kaldıran İnsan'ı adeta beni çarpmıştı. Daha doğrusu Hristiyan, hatta ateist bir Batılının birçok meselede ayet ve hadis saflığına ulaşmış olması beni şaşırtmıştı. Camus'nün öyle ifadeleri vardı ki onlara rahatlıkla "Bu filanca ayetin veya filanca hadisin mealidir" diyebilirsiniz.
Tam o sıralarda, İmam Gazali'nin Dalaletten Uyanış'ını da okumuştum. Gazali de şöyle diyordu "Gördüm ki her kâfirin her hareketi kâfirce değil, her Müslümanın her hareketı Müslümanca değil."
Bu sözün çağdaş versiyonuna, vahyin eserlerini yeniden tevhid eden "çağdaş Gazali" Bediüzzaman'da rastladım: "Bir Müslümanın bütün sıfatlarının İslam, bir kâfirin bütün sıfatlarının kâfir olması gerekmez."