O zamanları hatırlayıp hüzünle gülümsedim. Genç, hayatıyla ilgili umutlarını kaybetmemiş kızı düşündüm. Acaba o zamanki halim, şimdiki beni görse ne düşünürdü?
Birden, yaşlanmanın ne demek olduğunu düşündüm. Yaşlanmak, çocukken ya da gençken sevdiğin, artık duvarlardaki fotoğraflarda, hikâyelerdeki sözcüklerde ve kalbindeki anılarda yaşamasıydı.
Yıllar sonra öğrendiğim, daha doğrusu ikimizin de öğrendiği şey hayatta hiçbir şeyin başladığı zamanki gibi kalmadığıydı. Her şey değişiyordu ve hiçbir şey kalıcı değildi.
Beni rüyalar aleminde bırakma. Keşkelerin yanılsamasından beni çekip al. Buna hemen bir son ver. Beni hemen gerçeğe kavuştur ki sevmeyi tekrar öğrenebileyim...
İhanetin ve hayal kırıklığının nasıl bir his olduğunu, biri sana dünyaları verebilecekken en ufak bir parçasını bile sana çok görmesinin ne demek olduğunu bilirim.
Bütün gösterişli hayvanların erkek, en donuk ve cansızların da hep dişi olması onu gücendirmiş belli. Hayatındaki tüm erkeklerden bu denli kazık yememiş olsaydı bu kadar gücenmezdi aslında.
Bana resim yapmayı sevdiğini çünkü ancak bu şekilde bir şeyleri değiştirebildiğini söylemişti. Çirkin ördek yavrusunu bir kuğuya ya da bulutlu bir günü güneşli bir güne dönüştürebiliyordu. Resim, gerçekliğin var olmak zorunda olmadığı bir yerdi.