Allah¸ iki vasıtayla bilinip tanınır: Onlardan biri akıl¸ diğeri ise peygamberdir. Allah'ı birinci vasıtayla bilip anlamak yeterli değildir. Varlık âlemindeki mükemmel düzen ve şaşmayan kanunların bir planlayıcının ve bir kanun koyucunun varlığına delalet ettiğini akıl yoluyla bilip anlamak mümkündür. Ancak O yüce kudretin sıfatlarını¸ emirlerini¸ kullarından beklediklerini¸ bu dünyayı insanlara hazırlamasının nedenlerini¸ akıl yoluyla bilmek mümkün değildir. Bunları bizlere akıl değil¸ ancak peygamber haber verip öğretebilir. Peygamberin getirip haber verdiği bilgiler akılla birleşince asıl yol ve amaç belirlenmiş olur.
Hz. Peygamber (s.a.v)'e iman etmek farzdır. Hz. Peygamber'e iman etmek İslâm'ın erkânından birisi¸ imanın da şartlarından bir şarttır. Bundan dolayı her Müslümanın onun Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğuna şehâdet etmesi¸ onun Rabbinden getirdiği her şeyi tasdik etmesi ve O'ndan gelen bütün sözleri ve fiilleri kabul ederek¸ onu hayatında kendisine örnek alması gerekir.
O hâlde peygamber¸ ilâhî rahmeti ve O'nun kullarına olan buyruklarını yansıtan bir ayna¸ O'nun kanunlarını haber veren bir alıcı-verici¸ O'nu kullarına tanıtan bir rehber; kulluk görevinin anlamını ve ölçüsünü insanlara öğreten bir öğretmendir.
Hz. Peygamber (s.a.v)'in emrine itaat etmemek¸ ona sırt çevirmek¸ Allah'ın emrine isyandır. Hz. Peygamber (s.a.v)'e karşı izhar edilen her duygu ve hareket¸ aslında Allah'a karşı izhar edilmiş demektir. Kur'an'da bazı âyetlerde Hz. Peygamber (s.a.v)'e isyan¸ hüsran ve bedbahtlık sebebi olarak gösterilmektedir.
“Peygamberin emrine aykırı hareket edenler¸ başlarına büyük bir felâket gelmesinden veya kendilerine çok acıklı bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar.”[9]
Nisâ suresinde de şöyle buyrulur:
“Kim kendisine doğru yol belli olduktan sonra Peygambere karşı çıkar¸ mü'minlerin yolundan başka bir yola giderse¸ onu o yolda yapayalnız bırakırız ve onu cehenneme sokarız! Cehennem ne kötü bir yerdir.”[10]
Hz. Peygamber'in yolundan gitmek¸ onun ahlâkıyla ahlâklanmakla olacağına göre¸ herkesin kendisini¸ yaptıklarını ve kimin yolundan gittiğini ve kimin ahlâkıyla ahlâklandığını bilmesi ve kontrol etmesi lazımdır.
Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'de ferman ediyor.
"Vemâ âtâkümürresûlü fehuzûhu vemâ nehâküm 'anhü fentehû!" (Haşr, 7)
Yâni: Peygamberin Allah'tan alıp size getirdiklerini alınız, tutunuz, yapışınız, bırakmayınız! Yasakladığı şeylerden sakınınız, uzak durunuz, bid'atlan ve gayr-i İslâmî yaşayıştan bırakınız!
"Kul in küntüm tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkümullah!" âyet-i azîmesi, sünnete uymanın ne kadar mühim olduğunu ifade ederken der ki:
"Habibim Muhammedi (sav) Kullarıma söyle:
Allah'a îmanınız varsa elbette O'nu seveceksiniz! Madem Allah'ı seversiniz, Allah'ın sevdiği tarzı yapacaksınız! Ve o sevdiği tarz ise, Allah'ın sevdiği zâta benzemelisiniz! O'na benzemek ise O'na ittibâ etmektir, uymaktır. Ne vakit O'na ittiba etseniz, Allah da sizi sevecek! Zâten siz Allah'ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin, günahlarınızı bağışlasın!"
Bu âyetin kısa mealinden anlıyoruz ki, "Ben de insanım, mü'min ve Müslümanım!" diyen herkes için en mühim ve en yüce maksat ve gaye, Cenâb-ı Hakk'ın muhabbetine mazhar olmaktır. O yüksek gayeye ulaşmanın yolu da, Allah'ın habibine uymak ve sünnet ışığında hayat yaşamaktır.
Sonuç: Peygamberimizin yap dediğini yaparak yapma dediğini yapmayarak. Haram dediklerini haram, Helal dediklerini Helal kabul ederek vb.gibi.