Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Tûba
Tûba
@Tubazcn
Yitirmeli ne varsa,başlamalı yeniden.
Hemşire
Atatürk Üniversitesi
Diyarbakır, 3 Haziran 1995
103 okur puanı
Ekim 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Adından etkilenip ve yazarının da kadın olmasından dolayı(kadın yazarların evrensel olarak hor görüldüğü gibi bir izlenimim olduğu için daha sıcak yaklaşıyorum kadın yazarların eserlerine.) okuma listeme dahil edip nihayet okudum. İlk sayfalarda nereye gidiyoruz biz ne oluyor diye şaşırarak okudum. Yazarın diline ve konuya alışıncaya kadardı bu söylediğim tabi. O her zaman alışık olduğum roman akışından farklıydı çünkü. Okuyacaklar ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaktır. Kitap beni içine çektikten sonra ben Dirmit oldum Dirmit ben. Çocukluğumdan kesitler geldi geçti gözümün önünden. Kız çocuğu olmanın ne denli kısıtlanmak demek olduğunu, kendimin ne kadar kısıtlanarak yetiştirildiğimi fark ettim. Batıl inançların toplum olarak bizi ne kadar içine aldığını ve hayatlarımızı ne denli yönlendirmiş olduğunu yanlış yönlendirmiş olduğunu gördüm. Okuması her ne kadar keyifli olsa da bu türü ilk kez okuduğum için biraz ters köşe oldum. O yüzden tutkuyla okuduğumu söyleyemem. Yine de kesinlikle okunmaya değer. Keyifli okumalar..
·
Puan vermedi
Kitap okuma serüvenim boyunca yarım bıraktığım 3.kitap olacak. İlki Tutunamayanlar dı. 3 defa yeniden şans verip dördüncü denemede bitip hayran kalmıştım. İkincisi Çürümenin Kitabı ona 2.şansı vermeye bile cesaretim yok henüz. Bu kitaba gelecek olursam da 300 sayfa kadar okuyabildim. Kendimi çok zorladım ama yok henüz bu kitabı özümseyerek okuyabilecek okuma olgunluğuna erişemedim sanırım. Kitap kötü mü asla değil ama gerçekten dili çok çok ağır geldi şuan için bana. Bir süre sonra yeniden şans vereceğim. O gün görüşmek üzere İstanbul Bir Masaldı..
Bu cağnım kitabın varlığından bitanecik sevgilim sayesinde haberdar oldum. Ne güzel şey sevdiğin insanla aynı şeyleri okumak sonrasında üzerine konuşmak, tartışmak vs. ️ :) Her neyse konu dağılmadan kitabın kendisi otobiyografik bir roman niteliğinde. Bernard Schlink üç bölümde kaleme aldığı bu kitapta her bölümde insanı ayrı şaşkınlığa uğratıyor. Genel çerçevede kendi yaşanmışlıkları doğrultusunda soykırım suçları, geçmişle hesaplaşma, insan onuru, adalet, utanma, suçlama, affetme kavramları üzerine çok ince dersler veriyor fakat en önemli dersi 'anlamak' üzerine veriyor. Okumaya değer hatta mutlaka okunmalılar listesine eklediğim bi kitap oldu. Merak edip alıp okuyacaklara bol keyifli okumalar.
Okur Takip Önerileri
Buraya hep beni etkileyen, beğendiğim kitaplar için not yazdım fakat bunu es geçmeden duramazdım.. Büyük bi heycanla okumaya başladım. Her sayfayı çeviriken nereye varacak tüm bu saçmalıklar diye sabırla okumaya devam ettim. Sonuç ziyan olan 42 lira para ve okumak için sırada bekleyen bir sürü kitap için ayırabileceğim 5 gün. Elinizde hiç bir kitap kalmasa bile asla açıp okumayın zira ziyan olmasın cağnım vaktiniz. Koltuğa uzanıp tavana karşı kurulacak hayallerle çook ama çok daha kaliteli zaman geçirebilsiniz. Teşekkürler..
Öykü kitapları ile aramda hep bir soğukluk vardı. Ben romanlardaki uzun olay örgülerine, karakterlerin içi içe geçişine, romanların katmerli haline tutkunum. Ömür İlkim Demir ile Kum Tefrikaları romanı ile tanışmıştım ve beni hayran bırakan şahane kaleminden sonra ilk kitabı olan Muhtelif Evhamlar Kitabı'nı da listeme uzun süre önce eklemiştim ama öykü oluşu beni uzak tutmuştu. Fakat bu öyle bir kitap oldu ki benim için boğazım düğüm düğüm, yutkunarak, gözlerim dolu dolu ve neredeyse elimden bırakamadan pek çok satırın altını çizip tekrar tekrar okuyarak bitirdim bu şahane kitabı. Belki hislerimin pek çoğuna rastladığım için beni bu denli etkiledi bilmiyorum ama tereddütsüz okunabilecek bir kitap bence düşünenler kesinlikle şans verebilir. Keyifli okumalar şimdiden.
Bir takım aksilikler ve covid olup ağır geçirmemle planladığımın 3 katı vakitte okuyabildim. Bi kitabı kadar uzun vaadede okuyunca istem dışı bi sıkılmadım değil. Sıkılmanın tek sebebi bu da değil elbet kitabın bir noktasında olay hep aynı şekilde örülmüş hadi artık ama ee sonra sonra tamam anladık burayı diye okudum taa ki sonlarına gelene kadar. İşte orda durdu ve yaa ama keşke bitmeseydi böyle son mu olur dedim. Bu kitaptan öğrendiğim bir kaç şey var.
-Bir şeyi gerçekten istiyorsanız deli gibi emek harcamalı ve kendinize sonuna kadar inanmalısınız.
-Çevrenizde size inanmayan, sizi yıldırmak isteyen türlü türlü yakın uzak, seven sevmeyen insan olacaktır kulağınızı bu olumsuzluklara tıkamalı ve hedefinize odaklanmalısınız.
-Her şeyin bir zamanı vardır hadi şimdi olsun, niye olmuyor noktasına takılıp kendinizi boşa heba etmeyin.
-Ve son olarak o çok isteyip uğraştığınız şey her neyse siz istemeyi veya uğraşmayı, umursamayı bırakınca oluyor arkadaşlar canınızı boşa sıkmayın ki olduğu vakit hâlâ hevesiniz olsun, sonuçtan mutlu olabilin.
Çalkantılı bir dönem yaşarken bu kitabı okumuş olmaktan dolayı mutluyum. Romanlar, isteyen insanların çok güzel çıkarımlar yapıp hayatına yön verebileceği kitaplar bence, bu romanda aynen böyle bir roman oldu benim için. Arada sıkılmayı göze alıp kesinlikle okuyun bu romanı bunu hak ediyor. Şimdiden keyifli okumalar..
Mesleki cilvelerden ve mevcut ülke gündeminin kafamda dönüp durarak ruhsal anlamda beni mahvetmesi üzerine biraz uzun bir vaadede okuyabildim. Ama yine olsa yine okurum. Kırmızı Saçlı Kadın Orhan Pamuk kalemiyle tanışma kitabımdı. Okurken bazı noktalarda durup akıl tutulması yaşadığım bazı, noktalarında beni bilmediğim şeyleri öğrenmeye iten ince
Okunacakalar arasına eklenip ne zaman okuyacağımı kestiremediğim ama cağnım arkadaşımın bu durumdan habersiz hediye etmesiyle okudum. Teşekkürler cağnım Elif'im. Kitaba dönecek olursam. Mısırlı feminist, psikiyatrist yazar Neval El Seddavi bir araştırma için Kanatır Cezaevi'nin yolunu tutuyor ve Firdevs'in hikayesi ile karşılaşıp bizlere de aktarıyor. Aradan yarım yüzyıl geçmiş olmasına rağmen ne Firdevsler bitti ne de Firdevslere acı çektiren babalar, amcalar, kocalar.. Bu gerçekle yüz yüze olmak ve bu gerçeğin daha ne yazık ki uzunca bir zaman yaşanacak olmasına bir kadın olarak öyle derinden üzülüyorum ki ve bu durumun değişmemesinin ekmeğini yiyenlerden, çıkarları, egemenlikleri için kadınların ruhunu,duygularını, fikirlerini hiçe sayan bu acıların yaşanması için adeta ayak diretenlerden etimle kemiğimle nefret ediyorum. İçimdeki bu acı, bu öfke, bu ateş kadınlar dünyada cinsiyeti sebebiyle acı çekmeye, hor görülmeye, itilmeye, kakılmaya kısacası haksızlığa uğramaya devam ettiği sürece var olacak maalesef. Mısırlı Firdevs'in hikayesini lütfen okuyun ve bu acı gerçekliği değiştirmeye en azından kendi içinizden ve çevrenizden başlayın. Umuyorum ki biz kadınlar geçmişin karanlığından sıyrılıp bugün ve gelecekte aydınlığa koşar adım gideceğiz..
Yakın zamanda son kitabı Balıkçı ve Oğlu'nu okuyup üzerine ilk kitabı Engereğin Gözündeki Karmaşa'yı okudum. İnsan iki kitabın da aynı kalemden çıktığına inanamıyor. Biri ne kadar derinlikliyse diğeri o kadar basit. Yazarlar genelde toyluklarını üzerlerinden attıkça daha derinlikli kitaplar yazarken Livaneli'nde bu durumun tam tersi işlemesi insanı hem üzüyor hem de şaşırtıyor. Kitaba dönecek olursam mest oldum diyebilirim. Sanki bu yüzyılda yaşayan bi yazarın romanını değil de o haremağasının günlüğünü okuyormuş gibiydim. Öyle etkileyici ve akıcı kaleme almış ki Livaneli Osmanlı tarihinin karanlık yüzlerini kurmacayla, bu imparatorlukta yapılan dehşetengiz katliamlardan, kardeş, evlat cinayetlerinden, hareme hapsedilmiş daha çocuk yaştaki cariyelerin çektiklerinden insanın tüyleri ürperiyor. Allah kimseyi kendini kaybedip vahşileştirecek kadar iktidar hırsıyla yakmasın, tarih bir daha bu yönüyle tekerrür etmesin İnşallah..
Hani kitaplardan uyarlama filmler vardır ve birileri çıkıp muhakkak filmin eksik olduğunu kitaptaki tadı bırakmadığını söyler. Bunun istisnasız böyle olduğunu düşünürdüm bende taa ki bu kitabı okuyuncaya kadar. Asya'nın Asel'den daha yakın gelmesinden midir bana yoksa Samet, Asya ve Cemşit'in 'bu tepe pullu tepe yaylalaarr ooyy yaylalar..' türküsünü söyledikleri sahnenin sıcaklığında mıdır bilmiyorum ama bu filme hayat vermiş olması dışında kitabı sevemedim. Kitabı okurken zihnimde ne Asya canlandı ne İlyas ne de filmde ki o samimiyet bambaşka bi şeymiş gibi okudum. Aytmatov'a Selvi Boylum Al Yazmalım gibi şahane bir filme bu kitabı yazarak vesile olduğu için tişikkirler..
Nerden başlasam nerden nerden.. Sanki yazdıklarının okuyanları kitabın içinde yaşıyormuş gibi hissettireceğini bilir gibi 'Tüm anlatılanlar kumdan, buhardan ve de hayalden ibarettir.' demiş Ömür İklim Demir.. Katmer katmer bir hikaye.. Karşıma ne çıkacağını zerre bilmeden ve çok da sonraya bırakarak okudum ama iyi ki de okudum. Yazarı ve bu kitabını karşıma çıkarana bolca teşekkür. Okumaya niyeti olanlar konusuna dair tek bir kelime okumadan alıp okumalı bence öyle büyülü ki önceden bilip o büyü bozulsun istemem. Tam durağanlaştı dediğim yerde şahane bir sonla bitti. Tadı damaklarda kalanlardan...
Aspidistra. Bu da ne demekmiş yahu diye bir baktım ki zambakgillerden bir salon bitkisiymiş. Sadece ismiyle yeni bir şey öğrenmiş olmak doğrusu mutlu etmişti beni. Tam Türkçe çevirisi Zambak Solmasın olan ama sanırım Aspidistra daha çekici bir seçenek olduğu düşünüldüğü için isminin bizdeki baskılarında böyle kalması tercih edilmiş sanırım. (Şu andan itibaren spoiler içermektedir.) Kitaba dönecek olursam ana karakterimiz Gordon bey kapitalizm çarkında eriyip gitmemek için kendini bu sistemden soyutlamaya and içmiş, paraya savaş açmış, sefil bir hayat sürmekte ama bunu yapayım derken de tam olarak da parayla kafayı bozmuş adeta yaşadığı her olumsuzluktan parayı sorumlu tutmuş paronayakça fikirlere sürüklenip kendini kaybedecekken sevgilisinin hamileliğiyle kapital düzen çarkının dişlilerinden biri olmaya yeniden başlamış ve huzura ermiş. Okurken ara ara e ama Gordon kardeş bu kadar da olmaz yahu diye boğasım geldiği oldu ama kesin olarak okumaya değer. Tabi yazarın 1984 ve Hayvan Çiftliği gibi tadı damaklarda kalan bi kitap da beklemeyin.
Hasan Sabbah'ın manipülatif ama ince mi ince sivri mi sivri zekasıyla uzun seneler boyunca deyim yerindeyse nasıl kök söktürdüğünü nasıl 'halisülasyon cenneti' ile fedai topladığını, hurilerini, yıkılışı öncesi korkusunun onu esir alması ile Alamut'ta mahsur kalışını konu alan muazzam kurgulu tarihi roman. Okuyalı epey bir zaman olsada unutmak etkisinden kurtulmak bence o kadar da kolay değil.
'İegolar ölmedi İegolar içimizde yaşıyor.' Alıntısı ile başlamak istiyorum. Shakespeare amca İego şahsında içimizdeki hain, alçak, sinsi, kışkanç insanların ne kadar tehlikeli olabileceğini, hayatımızı sinsi oyunlarıyla nasıl darmaduman edebileceğini böyle insanların hep var olduğunu, olacağını her zaman için gardımızı almanız gerektiğini gözümüze sokarcasına anlattığı okurken İeogo'lara karşı sonsuz tiksinti ve nefret duyacağınız ve bi süre paronayak gibi etrafınızdaki insanlara sürekli şüpheli bakmanıza sebep olacak tiyatro metni. Tekrar tekrar ve tekrar okunacak, okunası güzellikte bi eserdi benim için.
Hiçbirimiz sıcak yataklarımızda uyurken ertesi gün barbar bir terör örgütünün yaşadığımız yeri kuşatıp gözümüzün önünde anne babamızı, abilerimizi, komşularımızı öldüreceğini bizi kaçırıp sistematik bir şekilde tecavüz edip, satıp, şiddet uygulayacağını aklımızın ucundan dahi geçirmeyiz. Üstelik asırlardır yaşadığımız topraklarda yarı aç yarı tok ama huzurlu yaşarken yine asırlardır inandığımız ve yaşattığımız kutsal saydığımız varlığımızı adadığımız, doğrusundan tek bir şüphe dahi duymadığımız inancımızdan ötürü. Birde Yaradanın lütfu olan milliyetimizin, değişmez kimliğimizin böyle olaylara sebep olacağını asıl hiç ama hiç aklımızdan geçirmeyiz. İşte Nadia Murad ve daha adını sanını bilmediğimiz bir dünya Ezidi Kürt kadın alçak ve barbar İŞİD terör örgütünün elinde bizim bian için aklımızdan bile geçirmediğimiz ve geçirmek dahi istemeyeceğimiz acı olayları yaşamışlar. Boğazım düğüm düğüm, gözlerim dolu dolu yutkunarak, dişlerimi sıkarak bu terör örgütünü besleyen her bir varlıktan etimle kemiğimle nefret ede ede okudum. Diliyorum ki ölüleri bile huzur bulamasın mezarlarında..
Yazarını sevmem ve kitabın adının dikkatimi aşırı cezbetmesiyle okuyup hayal kırıklığıyla bitirdiğim Livaneli eseri. Denemelerden oluşan ve her bir denemesi keşke denenmeseydi dedirten bir vasatlıkta. Okurken son derece sıkılmıştım açıkçası sonuna kadar neden okuduğuma ben de bir anlam vermemiştim. Livaneli bu kitabıyla çok üzmüştü beni ama nazar boncuğu diyelim..
Frida Kahlo'nun biyografisini okuyacağınız bir kitap. Açıkçası bu kitaptan önce her edebiyat dergisinin 3-5 ayda bir Frida kapaklı sayı çıkarması, sosyal medyada sıklıkla karşıma Frida alıntıları çıkması ve kitapçılarda gırla Frida basklı not defteri, ayraç, çanta aklınıza gelebilecek mütemadi kırtesiye ürününde Frida baskısı görememle hakkında pek bi şey bilmememe rağmen sempati duyardım Frida'ya fakat ta ki bu kitabı okuyuncaya kadar. Hayatı talihsiz trafik kazalarıyla geçmiş uzunca bir süre yatağa mahkum kalmış vs bu kısımlar acı noktasında tamam. Ama aşka gelince Diego'nun onu onun Diego'yu tekrarlayan şekillerde aldatması silsilesi Frida'ya aşkın kadını denmesi konusunda içimi fena halde bulandırdı. Aşkın tanımını yanlış biliyorum herhalde diye düşündüm kısacık bir an ama hayır aşk bu değil Fridacığım üzgünüm. Ve bu kitaptan sonra Frida'ya olan sempatimi kaybettim tabiki. Sanatına sonsuz saygı duyduğum ama geri kalan kısımda olağanüstü abartıldığı düşündüğü bir insan. Kitaba tekrar dönecek olursak Frida'yı yakından tanımak isteyenler için çok güzel kaleme alınmış akıcı bir kitap okuması gayet zevkliydi.
Öncelikle bir sahaftan alıp göz bebeğim dediğim kitaplar arasına koymuştum bu kitabı. Kıymetli bir arkadaşa ödünç verdim ama vermez olaydım bir yıl oldu ne okudu ne de geri getirdi. İsteyemiyorum da ciğerim yanıyor a dostlar.. Kitaba gelecek olursam, yazarın gerçek yaşantısını kaleme aldığı bir kitap ama öyle bir kitap ki bu okurken hayır yahu bu kadar değildir abartmış mı acaba bir insan bu kadar şeye nasıl dayanır diye beynini kemirip durmuştu kitabı bitirdikten epey bir zaman sonra bile.
Öyle bi kitap ki mevcutken canımı çok ama çok sıkan ama 3 gün sonra hatırlamadığım tatsız olayları düşünüp bunlara üzülüp umutsuzluk duyduğum için utanmama sebep olmuştu.
Kişisel gelişim kitapları sever arkadaşlar bana kızmasın lütfen ama sıcak evinde mis gibi kahvesini yudumlayıp teknolojinin vs bütün imkanlarını kullanabilen insanların asla pes etme demesi bana samimi gelmediği için darda kaldığımda yolumu bulamadığım da aman bi kişisel gelişim kitabı okuyayım belki yol gösterir diye asla düşünmedim ve hâlâ da düşünmüyorum. Bu söylediklerimin bu kitapla bağlantısına gelince tesadüfen hayatıma giren bu kitapla dara düştüğümde nasıl azim ve sabırla ayağa kalkabileceğimi insanın ne kadar betbat ötesi şartlar altında bile hayata dört elle tutunabileceğini bizzat böyle bir süreci yaşayan birinden öğrenmiş oldum. İyi ki de oldum.
Hayatının çıkmazda olduğunu, yolunu kaybettiğini, düştüğünü kalkamayacağımı düşünen hissedeniniz varsa alın okuyun belki bana olduğu gibi size de ışık olur Kelebek..
Necip Mahfuz ah Necip Mahfuz tek kelime ile şahane bir yazar şahane bir kitap. Soluk soluğa okuduğum, bu kadar da güzel olunmaz dediğim, her anlamda benim için dudak uçuklatan bi kitap. Gözümün bebeği dediklerimden. Sevdiğim insanı ve hep seveceğim insanı bulmama vesile olan. Bu kitap için anlatmak istediğim pek çok şey var ama okuyacak olanlara bırakıyorum spoiler vermemek adına.
752 sayfa olduğuna bakmayın son sayfaya gelince bile hadi ya bitti mi ee ama ben daha doymamıştım ki dedirten tek kelime ile şahane kitap. Kitabın konusuyla ne noktada kesişir bilemesem de hayatımdaki insanları içlerine girmeden asla tam olarak tanıyamayacağıma kitaptaki karakterlerin içsel savaşlarını okuyarak tekrar kanaat getirdiğim gibi de bir gerçek var. Sonuç olarak okunmaya çokça değer.
Ah Furuğ bebeğim, kısacık yaşamında içinden hüzün, başından talihsizlik eksik olmamış. Aşkın, hüznün, asi, boyun eğmeyen ruhun, dişiliğin, tutkun her mısranda belli, her şiirin beni yedi bitirdi..
Zülfü Livaneli kalemi o kadar akıcı bir yazar ki. Kitaplarını okumuyor insan adeta su içer gibi içiyor. Bu kitabına gelince konusu, akıcılığı yalın betimlemeleriyle yine kalbimi fethedenlerden. Kitap okurken sıkılıyorum, henüz kitap okumaya tam alışamadım vs diyenler için bence bu kitap da dahil Livaneli muazzan sade diliyle kesinlikle doğru bir tercih olur
·
Puan vermedi
3 defa tekrardan okumaya kalkıp asla bitiremediğim isminin hakkını verip neredeyse ruhumu çürüten, beni bunalımlara sürükleyen garip çok ağır bir kitap..
Kitabın adına bakınca dini karalayacak hatta din diye bir olgunun yok sayılacağı ön yargısı ile okumaya başladığım kitap. Fakat okuduktan sonra epeyce bir yanıldığımı anladım. Tolstoy bu kitapta dinlerin(Özellikle Hristiyanlığa ağırlık verse de pek çok dinden söz ediyor.) özünde sadece iyi ve kötü insan ayrimi yaptiğıni, insanlarin iyi davranişlar sergilemesi gerektiğinin öğütlendiğini ve geri kalan ritüellerin çok da önemli olmadığını vurguluyor. Din nedir soruna kendi cevabınizı henüz verememiş ve bir cevap arıyorsanız iki kelam da Tolstoy'a kulak verebilirsiniz.
Ecce Homo
Nietzsche amca ile tanıştığım otobiyografik kitap daha çok Nietzcshe amcanın bi dolu kendini methettiği demeliyim sanırım. Her neyse hangimiz yaptığımız işle övünmeyiz ki bazen içten içe :) Kitaba dönecek olursam da kendi kısa fakat epey özlü, dolu dolu Nietzsche. Felsefeye Nietzsche ile başlayacakların zannimca ilk okumasi gereken güzel ve sarsıci kitap.
