Sən yarımın qasidisən,
Əylən, sənə çay demişəm.
Xəyalını göndəribdi,
Bəs ki, mən ax-vay demişəm.
Ax! Gəcələr yatmamışam,
Mən sənə lay-lay demişəm.
Sən yatalı, mən gözümə
Ulduzları say demişəm.
De ki (Allah şöyle buyuruyor): "Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. (Zumer:53)
Açılmadan kapanan defterlerim var benim, yıkılmasın diye kurmadığım hayaller. Sırf ağlamasın diye güldürdüğüm insanlar var, bırakmamak için tutmadığım eller, sarsılmasın diye yaslanmadığım omuzlar... Çok sevdiği halde sırf ağzı kokmasın diye soğansız yemek istemek gibi doğal tercihlerdi bütün bunlar. Veya "sonunu" düşünen kahraman olamaz diyemeyip acılı yiyememek gibi. Fedakarlıktandı bazıları, bazıları farkındalıktan, bazılarıysa güvenememekten. Ama hiçbir zaman kaybetmekten korkmak değildi. Zira kaybetmekten korksak Beşiktaş'lı olmazdık.
Sosyal medya hayatımıza girdi gireli, hayattaki yegane servetimiz olan vaktimizi o kadar boşa harcıyoruz ve başkalarının hayatlarına o kadar odaklanıyoruz ki kendi hayatımız avucumuzun içinden kayıp giderken hiçbir şeyin farkına varamıyoruz.
Kendimizi okuduğumuz kitaplara kaptırıyoruz ve her okuduğumuz kitabın bizim için yazıldığını düşünüyoruz. Çünkü başka çaremiz yok. Zira insanların sizi anlamadığını düşündüğünüzde kitaplardan başka çareniz kalmaz.
Sevgiyi hak edecek biriyle karşılaşmamak sevginin olmadığı anlamına gelmez. Ve onun varoluşu için bile iki insan gerekiyorken, hiçbir insan tek başına düşünülemez.
Bana en çok haz veren şey, satır aralarına gizlenmiş hazineleri, okuduğun an sana ayrı bir pencere açan ve üzerinde dakikalarca düşündüğün o cümleleri bulabilmek.