Ulaş koç

Ulaş koç
@Ulasskoc
İnsanın gözü karanlıkta da iyi görmez, çok parlak ışıkta da.  instagram.com/ulasskoc
Oğrenci
Akdeniz Üniversitesi
İstanbul
İstanbul, 30 March
22 reader point
Joined on February 2017
Bayhoca lâf attı: oldu mu ya, Kel Derviş, hani bunun duası? Kel Derviş suratını buruşturarak baktı: Biz Türk dili biliriz. Suyun geldiği yana Yukarı, gittiği yana Aşağı deriz, Bayhoca dilin anlaşılmazlığından hiçbir şey anlamazız, koca Tanrıya şükür!
Sayfa 380 - Tekin YayıneviKitabı okudu
Reklam
Duygu Sömürüsü
Hayatta ne zaman mutlu olsam, bunun en iyi günlerim olduğunu hatırlatacak bir mutsuzluk habercisi daima karşıma çıkmıştır. Ya bizim kültürümüz bunlardan çok fazla yetiştiriyor ve ihraç edilemez olduklarından başımıza kalıyorlar ya da dünkü mutsuzluklarını şimdiki zamanda yenmeye uğraşmayanlar, başkalarının mutluluklarını da sınırlayarak teselli buluyorlar!
Sayfa 141 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Allah’ın da sevip çekindiği biri olsaydı, belki o da her aklına eseni yapamazdı. Ama tek başına yaşadığı için sevgiden habersizdi, acı vermekten hiç korkmuyordu. Böyle düşündüğüm için ne gök gürledi, ne şimşek çaktı.
Sayfa 227 - Bilgi YayıneviKitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
Domino
Hiçbir şeyin birbirini tutmadığı ve her şeyin en şaşırtıcı şekilde birbirine bağlı olduğu bir dünyada, bilmediğimiz bir yerde kopan bir fırtınanın getirdiği enkazdan yapılmış bir panayırda inmişim gibi yaşamaya başladım. Bu fırtına nerede kopmuştu? Hangi tuhaf ve zıtlıklarla dolu alemleri yağma etmiş yahut nasıl karmakarışık bir armadayı didik didik böyle savuşturmuş ki bize kadar getirip önümüze yığdığı şeylerin hiçbirini asıl kendi çehrelerinde tanımamıza imkan yoktu. Her şey bir hokkabaz şapkasından çıkar gibi birbirinin peşinden, birbirine takılı geliyordu. Bu yaşanırken çok rahat, sonradan üzerinde düşünülünce bir kabus gibi sıkıcı bir şeydi.
Sayfa 138 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
İç Hesaplaşma
Böyle günübirlik bir fikir hayatının tabii bir neticesi olarak tezatlara, manasızlıklara, hatta edepsizliklere düşüyordum. İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... içimizde şeytan yok... içimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var... Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.
Sayfa 250 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İkisinin içinde de hem uzun zaman sonra tekrar görüşmenin verdiği bir memnuniyet,hem de belki bir daha görüşmeyeceklerini sezmekten doğan bir hüzün vardı. Hayat, birbirinden ayırdıklarını, kısa bir müddet için tekrar yaklaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu. Geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi.
Sayfa 177 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Hasırın üzerinde diz çöken İsmail doğruldu. Kaymakama’a: “Yoruldun bey!” dedi. “Biraz acı su getireyim mi?” Kaymakam gülerek: “Getir!”dedi. Bu Alevi köylerinin daha geniş mezhepli, seneleri ona öğretmişti. Nahiye ve köyleri dolaşmaya çıktığı zamanlar buralarda kalmayı tercih ederdi. İsmail “Acı su getireyim mi?” Deyinceye kadar bir “Kızılbaş” köyünde olduğunu nasıl fark etmediğine şaştı. Oğlanın açık, cesaretli ve kendine güvenen tavrından bunu anlamalıydı.
Sayfa 139 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Ah o gurur yok mu! Kimse varsa da ne olurdu sanki? Ne diyeceğimi kimse bilemezdi ki. Sadece Tanrı bilirdi. İşte sorun da buydu ya. Mademki sadece Tanrı biliyordu, neden hemen oracıkta konuşmuyordum onunla?
Sayfa 65 - Can YayınlarıKitabı okudu
Unutmak
“Yavaş yavaş unutacaksın, yeniden düşününce de her şey öylesine uzaklarda olacak ki artık hiç acı çekmeyeceksin.”
Sayfa 27 - Can YayınlarıKitabı okudu
Acıyı Öğrenmek
“Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş atmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.”
Sayfa 170 - Can yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bağnazlık
Winston, Julia'yla konuşurken, bağnazlığın ne anlama geldiğini azıcık olsun kavramadan bağnaz gibi görünmenin ne kadar kolay olduğunu fark etmişti. Açıkçası, Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Gerçekliğin en açık biçimde çarpıtılması böylelerine kolayca benimsetilebiliyordu, çünkü kendilerinden istenenin iğrençliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamadıkları gibi, toplumsal olaylarla yeterince ilgilenmedikleri için neler olup bittiğini de göremiyorlardı. Hiçbir şeyi kavrayamadıkları için hiçbir zaman akıllarını kaçırmıyorlardı. Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı, çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.
Sayfa 172 - Can YayınlarıKitabı okudu
Bulantı
“Ben… Ben hala yaşıyorum,” diyor yeniden. Ona ne söyleyebilirim ki? Yaşmak için herhangi bir neden biliyor muyum? Ben onun gibi umutsuz değilim çünkü beklediğim fazla bir şey yoktu. Ben daha çok… bana verilmiş, hem de bir hiç için verilmiş hayatın karşısında şaşırmış haldeyim.
Sayfa 219 - Can YayınlarıKitabı okudu
Yaşam
Yaşamıma, aldığım soluklara, bu geceyi yaşayabilme fırsatına tüm kalbimle minnettarım!
Sayfa 113 - Can YayınlarıKitabı okudu
“Sana söylüyorum göklerin kutsal Baal’i sen yoksun ama olsaydın sana öyle bir lanet okurdum ki göklerinde cehennem ateşleri tutuşurdu. Sana söylüyorum, sana hizmet etmeyi teklif ettim, sen bunu reddetin, beni itip uzaklaştırdığın ve beklediğim zaman gelmediğin için sonsuza dek sana sırtımı dönüyorum. Sana söylüyorum, öleceğimi biliyorum ve bu yüzden sana dikleniyorum, göklerin Apis’i bana karşı güç kullandın ve benim zorbalık karşısında asla eğilmediğimi bilmiyorsun. Bunu bilmen gerekmez miydi? Yüreğimi uykuda mı yarattın yoksa? Sana söylüyorum tüm yaşamım ve her damla kanımla sana dikleneceğim, bağışlamanı umursamayacağım bile. Bu andan sonra tüm yaptıklarını, tüm varlığını reddeceğim, düşüncelerim yeniden sana yönelirse onları lanetleyeceğim, senin adını söylerlerse dudaklarımı koparacağım. Yaşam ve ölümde son söz sensen sana söylüyorum bunu, sana elvada diyorum. Ve şimdi susuyorum, sırtımı dönüp kendi yoluma gidiyorum…”
Sayfa 138 - Can YayınlarıKitabı okudu
Aşk böyleydi işte. Aşk insanı mahvedebilir, tekrar ayağa kaldırabilir ve yeniden dağlayabilirdi; bugün beni, yarın seni ve ertesi gece onu sevebilirdi, işte böyle istikrarsızdı. Ama kırılamaz bir mühür mumu gibi sağlam kalabilir, ölüm gelip çatana kadar sönmeyen bir ateş gibi yanabilirdi de çünkü bu kadar sonsuzdu işte. O zaman aşk nasıl bir şeydi?
Sayfa 31 - Can YayınlarıKitabı okudu
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.