Salkımlar açar kuşların ahengi sesinde,
Güllerden uçan rayihalar var nefesinde,
Kumral başı bir saksı ıtır penceresinde;
Haliyle, hayaliyle o yar, aynı gülistan.
Yolcu, keder çekme ki bu diyara düşenin
Yolunda otlar biter, mezarında çiçekler!
Karaltılar belirir başında her köşenin,
Her geçidin ucunda bir gözü kanlı bekler.
Gökten imdat isteme, güvenme gözyaşına,
Bakma düşman gözüyle bir sürü yoldaşına:
Murada ereceksin yarın sen tek başına,
Onlarsa yarı yoldan geriye dönecekler...
Varsın, tan ağarmadan kumral saçın ağarsın,
Sen sonu cennet olan yolundan dönme! Varsın,
Yolunu kesmek için zinciri koparsın
Dokuz yıl artığınla beslediğin köpekler!
Evler yıkılır, köyler olur hâk ile yeksan;
Vîrân yeri, birkaç yıla varmaz, onarırlar.
Yalnız şu gönül mülkü harâb olmaya görsün;
Ta'mîre yetişmez onu dünyâda asırlar.
Neş'e, gölgen gibi, ardında yürür elpençe;
Ve sürür pembe topuklarla beyaz terliğini.
Seni görmezse gözüm görmez olur neş'eyi de;
Bana göstermesin Allah senin eksikliğini.
Ellerin derdini dert etmedesin kendine sen;
Güç düşer böyle geçen kırk yıla bir neş'e yılı...
Ömrümüzün zehrini zindanda da zevk etmeye bak;
Günler, aylar, seneler nerde?.. Nefesler sayılı!
Girdi, yollar gibi, yıllar da nihâyet araya;
Set çeker dağ tepe, feryâda değil, yâda bile.
Hasretim uykuya, rûhum, sana hasret kalalı;
Gözlerim görmüyor artık seni rü'yâda bile.
Devran bana taslarla zehir sundu da birden
Ben herkese bir neş'e yarattım o zehirden.
Bir köprü kurup, zulmettin ardında, seherle,
Bildim gülüp eğlenmeyi ömrümce kederle.