Ölümle yüzleşen her canlı gibi o da çocuk yapmak yoluyla ölümsüzlüğe ulaşmak istemiş, bu güçlü dürtüye boyun eğmişti. Türlerinin üreme içgüdüsü her ikisine de galip gelmişti.
Şimdiye dek insanlar, üstünde yaşadıkları gezegenlerde hastalık etkisi gösterdiler. Doğa, hastalıkları kendi sisteminde özümsemek için, ya etkilerini telafi edecek bir şeyler çıkarır ya da onları yok eder veya yalıtır.
Durmak, diye düşündü, Dinlenmek... gerçekten dinlenmek.
Mutluluğun durabilmek, bir anlığına da olsa durabilmek olduğunu fark etti. Durmanın mümkün olmadığı yerde mutluluk da olmazdı.
Elde etmenin de vakti vardır, yitirmenin de. Elde tutmanın da vakti vardır, bırakmanın da; sevginin de vakti vardır, nefretin de; savaşın da vakti vardır, barışın da.
Evet! Satın alınamayacağına inanan bu adamı gör. Hayatının her anında kendini azar azar sattı, milyonlarca parçasını sattı! Şimdi onu ayağa kaldırıp sarssan, içinde bir şeyler takırdar. İçi bomboş! Her şeyini sattı! Şimdi nasıl öldüğünün ne önemi var?
Düşlerle mi boğuşuyorsun?
Gölgelerle mi yarışıyorsun?
Uyurgezer gibi mi hareket ediyorsun?
Zaman geçip gitti.
Hayatın çalındı.
Boş işlerle uğraştın,
Aptallığının kurbanı oldun.