18 yüzyıl müziğin ve sahne ışıklarının büyüsü altında efsanevi bir aşka ev sahipliği yapmış.. 30 yaşındaki Wolfgang Mozart. genç,Italyan asıllı Ingiliz soprano Anna Sorace ile hayatta kendini en mutlu hissettiği yerde ,sahnede tanışır ..
En kıymetli hazinesini notalarını onunla paylaşır aralarında engellenemez bir şekilde büyüyen ve Mozart'ın müziğinde yankılanan Aşkın yaşanması ise yasaktır.. Çünkü ikisi de başka insanlarla evlidirler .Onlar için dünya üzerinde bulusabilecekleri tek yer Mozart'ın Anna söylesin diye yazdığı aryalardır...
Evet Bir Aşk Hikayesi anlatılıyor kitapta sanat terimleri çok fazla yer almış ,sanatla ilgilenen biriyseniz hoşunuza giderek okursunuz ..Bazı yerlerde anlam karmaşası yarattı ben de açıkçası..
Ama her şeye rağmen Anna'nın çabaları, daha 14 yaşındayken başlayan ve iyi yerlere gelmek için onu kamçılayan hırsını okumak güzel.. Başına çok talihsiz olaylar da geliyor ,Talihsiz bir evlilik yapıyor ama her şeye rağmen istediği yere gelmeye çabalıyor .. (Mesela kitapta çok ilgimi çeken bir bilgi okudum.Soprano,mezo_soprano ve kontralto seslerine küçük yaşta sahip olan yoksul ve yetenekli erkek çocukları bu seslerini kaybetmemeleri için kendilerinin veya ailelerinin rızası alınarak ergenlik çağına gelmeden hadım edilip tiz ve çocuksu sese sahip oluyorlarmış ,Bunlara da kastrato deniyormuş.. Bu bilgi de beni çok etkiledi)
Ayrıca şunu da söylemeliyim ki kitabın kapağı ve cildi çok etkiledi beni
. Ben genelde kapağı aldanarak kitap alan bir insan olduğum için kapağına aşık oldum gerçekten..
Dediğim gibi sanat seviyorsanız, tarih seviyorsanız bu kitaba da bir şans vermelisiniz..
Onun ne kadar sevgi dolu olduğunu unutmuştu ,ama hatırladığı anda da onu kaybetmekten o kadar çok korkuyordu ki ,unutmak en iyi yolmuş gibi görünüyordu...
Loş sokağın kadınları ve Ankara istasyonu 16 adet öyküden oluşan bir kitap . Yazarın okuduğum ilk kitabı oldu ama diğer kitaplarını da okumayı düşünüyorum.. Ben sevdim gayet Akıcı ve anlaşılır bir dili var.. Loş sokağın kadınları 1996 Haldun Taner Öykü Ödülü. Ankara istasyonu ise 1998 İş Bankası edebiyat büyük ödülünü almış.
Aslında ödüllü kitaplara ve filmlere karşı önyargılıyımdır .Ama bu kitabı sevdim çünkü ben öyküleri severim .Öyküler yalnızca birer kesittir insanoğlunun yaşantısından...
Gelelim konumuza ;
loş sokağın kadınları bölümünde 8 adet Öykü anlatılıyor,, O sokakta yaşayan çeşitli insanların öyküleri ..Benim en sevdiğim Yine yeşillendi Niğde Bağları oldu..
Burada zorla evlendirilip memleketinden götürülmüş bir kadının öyküsüydü
Ankara istasyonu bölümü de gene 8 öyküden oluşuyor .Mondros mütarekesinden 2 Dünya Savaşı yıllarına dek süren dönemdeki Anadolu'nun harap kasabası Engürü'nün ,Cumhuriyetin başkenti Ankara'ya dönüşünün hikayesindeki insanlar var burada da ..
Bunların içinde de en sevdiğim öykü Dedem çeşmesinde bir gece oldu ,bir çenginin hikayesiydi bu da ..
Tavsiye edebileceğim bir kitap dediğim gibi, okumaya değer...
Lou Andreas Salome ,kitaplarında genç kadınları erkeklerle ilişkileri çerçevesinde anlatan bir yazar. Feminizmin öncülerinden sayılıyor. Kadınların hayatında hassas bir süreç olan çocukluktan erişkinlige geçiş dönemini anlatmış.
Bu kitapta Lyubov Vasilyevna ,annesini küçük yaşta kaybetmiş ve teyzesiyle yaşıyor. Astrahan da yaşayan babasının yanına gitmek için Volga nehrinde ,bir gemide yolculuk yapıyor .Kaptan onu himayesine almış. Ve yolculuk sırasında Valdevenen isimli ,kaptanın ahbabi olan ve orta yaşlı doktorla tanışıyor. Ona karşı bazı duygular içine giriyor, ve doktorda ona çoğu zaman hayat dersleri veriyor..
Evet bir gemi yolculuğu anlatılıyor kitapta ,ve bir kızın çocukluktan yetiskinlige uzanan duyguları...
Güzel betimlemeler yapılmış kitapta..4 bölümün oluşuyor, bölümün birinde Tatarlar anlatılıyor hatta ..
İnsan yürüyerek dolaştığında ve bütün güzel yerleri önce araması gerektiğinde hiç böyle olmuyor. O zaman tüm dünya, kıpırtısız, insan kendisi hareket ediyor,kendisi canlanıyor. O zaman konuk kabul etmiyorsunuz .kendiniz konuk oluyorsunuz ..