Ben Mardin’im Mezopotamya’nın orta yerinde
Şahadet parmağı misali yükselirim göğe
Ezan sesi çana selam durur çan ezana
Güvercinler kâh kiliseye kâh cami avlusuna
Melek Tavus raks eder Müslüman’a Hıristiyan’a
Siyah ile yeşil cübbe yan yana
Ezidi güneşine karşı Mecusi ateşi yanar
Minaremde üç din yaşar
Haç ile hilal aynı örste tava gelir
Dil yerine gözler konuşur
Önümde içilmeyi bekleyen zaman
Mırra tadında her an
Posası çıkmış yıllar bana baston
Yol geçiririm içimden
Tek bağlantım tek engelim
Ben gecenin gerdanında Mardin’im
“Yara kendisini kaşıyacağı parmağı bulur,” misali, kazanılmış niteliği olmayan bazı densizler, doğanın verdikleriyle
övünüp imaları veya tavırlarıyla yarasını kaşıyordu."
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.