İnsanın zaman zaman yaraları ile tuhaf bir ilişkisi oluyor: Bitsin istiyoruz, kabuk bağlıyor mesela fakat kaşımaya devam ediyoruz. Bilerek. Ne tuhaf. Afşar Timuçin, "İyileşen yaraya ikide bir dokunmanın ne anlamı var?" diye bu yüzden sitem eder. Bu eziyeti ne kendimize ne bir başkasına yapmalı.
Bahar ne de güzel geldi. Bayram da geçti. İnsanlık yerinde saysa da, hayat bir şekilde yolumuzu bulduruyor bize. Yörükoğlu'nun başka bir kitabında geçer: "İyiydim. Baharın ikindi vakti nasılsa öyle serindim."
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabında gördüğümüz üzere bir kadının, resmen R.’yi yaşamasını ve R.’nin hayatında olmasına rağmen mektup sonunda bahsi geçen erkeğin kendisinin yüzünü bile hatırlayamaması… Bir insanın en sevdiği olmak ama o insanın sizi koşulsuz sevmesine rağmen o sevginin boşa gitmesi… Başkasının sizi tanımamasına rağmen sizin onu sevmeniz… Sevginizden dolayı başkalarının yanında bile yalnız olmak… Kitap, bunlar ve dahasını içerdiği için hemen bitiveriyor.
Türk Edebiyatının usta isimlerinden Sabahattin Ali’nin klasikleşmiş eserlerinden biridir, Kürk Mantolu Madonna. Rasim adındaki anlatıcının, Raif Efendi’nin ve Maria Puder’in başkahramanı olduğu bu eser, ilk sayfadan son sayfaya kadar akıcı olan bir dille kaleme alınmış ve okuyucuyu farklı duygu âlemlerine götüren bir üslupla yazılmış trajik bir aşk romanıdır.