"seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni."
"Sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun
ve hüzün dolu
belirsiz bir yarının anahtarları
hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.
Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum
seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni."
Mutsuzluğun en büyük sebebi anlaşılmamak yahut o malum sözde dendiği gibi 'beni bir sen anladın, sen de yanlış anladın' gerçeğiyle yüzleşmek.
Görünenin, gerçeğin hakikatinden azade milyonlarca görüntüsünün olması ve bu ihtimallerin yani benim o kafamda büyüttüğüm görüntülerin aslolanla eşleşme ihtimalinin imkansızlığını kavramam sonra o zaman hakikat nedir bocalıyışı ve bunu asla bilemiyor oluştaki elem, çıkmazımız budur. Anlamda yok oluş.
İnsan kendini dahi anlayamıyorken bu ne perhiz bu ne lahana turşusu hanımefendi!
Günaydın sevgili kendim. Seni en kalbi duygularımla selamlıyorum, sana kendinden başka kendin yok.
Yazının üzerinden bir sene geçmiş ben hala aynı noktada tökezliyorum. Kendimi sürekli aynı dögüde bulmam niye? Dönüp dolaşıp bu eğreti var oluşa takılıyor aklım.
İnsan eksik ve kusurlu olarak doğmaktadır. Fakat bu eksiklik ona çaba ve savaş gücü vermektedir. Kendini tamamlama gayreti insanda gelişerek passion’ları doğurmaktadır.
Cüretin hâlisi (authentigue) passion’ların yücelmesinden, fikir
sevgisinden kuvvet alan medeni cesarettir. Sokrates’in, Giordano
Bruno’nun, Lütfi Molla’nın, Esad Efendi’nin medeni cesaretleridir.
Sevgi, halinden memnun olmaktır. Istıraptan en büyük hazzı duymaktır. İnsanlık sevgisi, insani ideali meydana çıkarmak için çektiği azabını sevmektir; mutlu olmaktır. Bütün insanların mutluluğu için kahını› ve cefasını sevmek, mutlulukların en büyüğüdür. Zevkini seven bedbaht olacak, ihtirasta kalacaktır; ıstırabını seven mesut olacak, aşka yükselecektir. Aşka yükselenler insanlığa varlık verecektir.
Iztırab kalbin hareketidir, gönlün eylemidir, aşk sebebiyle kalpte oluşan titremedir, titreyiştir.
Sevinç kalbin hareketini durdurur, gönül doyuma ulaşmıştır çünkü. Üzüntü ve dert ise kalpteki titreyişin sürmesi anlamına gelir. İşte ıztırabın sürekliliğine yol açan da bu mahrumiyet duygusudur, derdin şiddetidir ve şiddet artınca, tabiatıyla ıztırab ister istemez aşka dönüşür.
Sizin anlayacağınız, aşk tam anlamıyla bir ıztırabdır! Sürekli bir ürperme, bir sürekli titreyiştir.
Ezeli ürperişin adıdır aşk! Başlangıçta kalbin güm güm vurması, ve fakat zamanla için için vuruşa dönüşerek bir ürperiş, bir titreyiş halini almasıdır.
O ıztırab sahiplerine ne mutlu!
Hakikaten onlar mahzun ve fakat hallerinden memnundurlar.
-Dücane Cündioğlu