Ama neden bitti? O kadar güzel ve akıcı bir tarzı vardı ki… Tadı damağımda kaldı. Behice’nin işleri gibi hikayesi de kafamda yarım kaldı. Elbette yazar hikayeyi tamamlamıştı aslına bakarsanız çok da çarpıcı bir son oldu ama benim kafamda tonlarca soru kaldı. Her olayı her karakteri o kadar çok sevdim ki. O mektuplarda ne yazıyordu? Deniz kimdi? Seher yeniden şarkı söylemiş miydi? Ergun o evlerle ne yapmıştı ve Anıl’a ne olmuştu? Ahhh keşke Ayşe Püren tüm bunlara cevap verseydi. Çok seviyorum gündelik cümlelerle ağır ağır duyguları bir çırpıda anlatan yazarları. Çok yok bu tarz yazan yazarlar. Nasıl bir tarz deseler Nil Karaibrahimgilin edebi versiyonu derim. Gündelik cümlelerde çarpıcı bir şekilde hüznü, öfkeyi, mutluluğu, mutsuzluğu anlatmak. Ağdalı bir dile gerek duymadan eskiye bakarak değil gündelik benzetmelerle yeni bir şekilde ifade ederek. Çok keyifli idi. Bu kadın kuru fasülye tarifi yazsa aynı heyecanla okurum gibi geliyor. Öyle seviyorum tarzını. O yüzden hiç bitmesin istedim. Bazen olayları unuttum yazarın üslubuna bayılmaktan, bazen merakla çevirdim sayfaları anlat neler oluyor diyerek. Aahhh Behice hikayeni çok merak ediyorum. :)