Ben gereksiz işlerin içgüdüsel olarak sürdürülmesinin temelinde düpedüz ayaktakımı korkusunun yattığına inanıyorum. Ayaktakımı (diye iddia ediyor bu görüş) öyle aşağılık bir yaratıktır ki boş vakti kalırsa tehlike arz eder; onu düşünemeyecek kadar meşgul tutmak daha güvenlidir.
Asıl soru şu: Bu kölelik neden devam ediyor? İnsanlar, tüm işlerin mantıklı bir amaca hizmet etmek adına yapıldığına gözü kapalı inanıyorlar. Başkalarının hoş olmayan bir iş yaptığını görünce, bu işin gerekli olduğunu söyleyerek her şeyi çözdüklerini sanıyorlar.
Bir de “birileri” var ki biz aslında hep onlar için yaşıyoruz. Bu “birileri” kendimizi bilmeye başladığımız andan itibaren giriyor hayatımıza. Son nefese kadar da çıkmıyorlar. Nereye gitsek yanımızda geliyorlar. Kim bu birileri?
Dara düşen herkesin bu hissi tecrübe ettiği kanaatindeyim. Bu, nihayetinde kelimenin tam anlamıyla meteliğe kurşun attığınızı bilmenin getirdiği rahatlık, neredeyse mutluluk hissi.
Hayatın bir dizi rastlantıdan oluştuğunu yavaş yavaş anlıyorum. Önemli olan, olayları nasıl karşıladığımız, yani kimilerinin de dediği gibi özgür irademizi nasıl kullandığımızdır, kim olacağımızı kader bizi şaşırtırken yaptığımız tercihler belirler.