En iyi fikir bile başlı başına bir amaç ise bir tehlike halini alır, oysa gerçekte bir fikir temel amaca ulaşmak için bir araçtır.
Her şey bu açıdan ele alınmalı, uygulanmalı ve yontulmalıdır. Böylece hiçbir teori ölü bir doktrin haline gelmez, çünkü her şey hayata hizmet etmek zorundadır.
Bir insanın eseri gelecek için ne kadar büyükse çağdaşları tarafından o kadar az anlaşılır, mücadele o kadar sert, başarı da o derece zor olur. Yüzyıllar boyunca böyle bir insan çıkar da başarıya ulaşırsa, gelecekteki şöhretinin bazı solgun ışıklarını hayatta iken de görebilir. Bu büyük adamlar tarihin maraton koşucularıdır: Çağdaşları onun başına zafer tacını ancak ölüm halindeyken takarlar. Bu gibi adamlar arasında, çağdaşları tarafından hiç anlaşılmamış olan fikir ve idealler için mücadele edenleri de saymalıdır. Bu mücadele insanları bir gün milletin kalbine yerleşirler. O zaman büyük insanların çağdaşları tarafından uğradığı haksızlık anlaşılmış ve giderilmiş olur. Onların hayatı, faaliyeti, saygı ve hayranlık dolu duygularla incelenir, özellikle karanlık günlerde kırık gönüller alınır, ihanete uğramış kişiler hayırla anılır. Bu kategoriye sadece gerçek büyük devlet adamları değil, bütün büyük reformcular dahildir.
Bir fikir ne kadar doğru ve yalınsa ve bu yüzden ne kadar yüce ise, bunun tam olarak gerçekleşmesi insanlara bağlı oldukça da o ölçüde zor ve imkansız olur. Bunun içindir ki, programı üretenin değeri amaçlarının gerçekleşmesi ile değil, ancak bunların doğruluğu ile ve insanlığın gelişmesi için yaptığı etki ile ölçülebilir. Öyle olmasa, din kurucuları dünyadaki insanların büyük çoğunluğu tarafından en büyük olarak sayılmazlardı. Çünkü onların ahlaki görüşleri, tam olarak, hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Din aşkı bile faaliyetinde yüce kurucusunun niyetlerinin pek azını yansıtır. Fakat onun önemi, insan ahlakına, kültürüne ve gelişmesine uygun yön göstermesindedir.