yağmur yağmamazlık edemez. taş, düşmemezlik. ne diyordum, dünyanın düşünceleri yoktur. otların canı sıkılmaz. kurşunkalem kendini ağaç sanır. ufuk, hüthüt kuşu. seni bilmem, bir söylene dönüşmek içindir dünya*
Biliyor musun? az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi, aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu? bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Yol olsan kimse geçmez,
Elin adamı ne anlar senden?
Çıkarsın bir dağ başına,
Bir ağaç bulursun
Tellersin pullarsın
Gelin eylersin.
Bir de bulutları görürsün,yalnızlığı bir de bulutları görürsün, bir de bulutları görürsün.
Köpürmüş gelen bulutları.
Başka ne gelir elden?
Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı
Tanrı kimsenin başına vermesin böyle bir yalnızlığı!
“inanmalarına izin ver. ve tutkularına gülmelerine izin ver. çünkü, onların tutku dediği gerçekte duygusal bir enerji değil, ruhları ve dış dünya arasında bir sürtüşme. Ve en önemlisi, kendilerine inanmalarına izin ver. İzin ver çocuklar gibi çaresiz olsunlar, çünkü güçsüzlük muhteşem bir şeydir ve güç, hiçbir şey. İnsan doğduğunda güçsüz ve uysaldır, öldüğünde ise, katı ve duyarsızdır. Bir ağaç büyürken hassas ve esnektir, ama kuruduğunda ve sertleştiğinde ölür. sertlik ve güç, ölümün refakatçisidirler. Uysallık ve güçsüzlük, varlığın canlılığının dışa vurumlarıdır. çünkü katılaşan hiçbir zaman kazanamaz
Andrey Tarkovski
O günden sonra yanlış evde doğmuş olduğumu anlamıştım. O günden sonra şıp diye öğrendim. Uyum sağlamak diye buna derim! On yaşına geldiğimde evrim teorisini dibine kadar yaşamıştım. Hayvan yaşamının bütün aşamalarından geçerek evrilirken bir yandan da “kız kardeş” denen ve ilkel bir varlık olduğu anlaşılan, alfabeyi hiçbir zaman, doksan yaşında bile sökemeyecek bu varlığa zincirliydim. Gürbüz bir ağaç gibi büyüyeceğime yer çekimi yasasını çiğneyerek yana doğru eğilmeye başladım. Dallanıp budaklanacağıma pencereler ve kuleler geliştirdim. Benliğim büyürken taşa dönüşüyor, boyum uzadıkça yer çekimi yasasını daha çok çiğniyordum.
İnsanlığın kökeni, artık düz bir çizgi şeklinde veya ağaç dalları gibi değil, bir çalı olarak görünmektedir ve bu durum, organizmaların sınıflandırmasına yönelik yöntemleri daha da önemli hale getirir.