Ah ömrüm ne boş geçtin sen! Ne beyhude cevelan ettin bu dünya aleminde. Bak ki kaç seneyi tamam ettin bu sürgün diyarında. Yaşın kaça geldi, kaç yaz, kaç bahar gördü gözlerin! Lakin sen hâlen dahi bir maksada eremedin. Bir kez dahi olsa gidip de Ravza’ya yüz süremedin.
Ah, nasıl bir yanılgıdasın bir bilsen. Bilmeyecek kadar masum kalmanı temenni edecek olurdum ama bilmeni istediğim detayları seninle paylaşmak zorundayım. Zorunlu hissetmenin en önemli nedeni ise beni tanımanı istiyorum. Bunun bana inanmanın ilk adımı olacağını düşünüyorum. Sensiz bir tek düşüncemin olmadığı zamanlarda, geleceğimde sensizliği hayal ettiğim bir anımın olmadığı zamanlarda, anı mutsuz yaşaman aşkı benden saklamanın en basit yolunu oluşturuyor. Her gün bir diğer günün tekrarı olarak yaşamanın bir en zor hali sadece ağlaman mı?
Ah, keşke şair olsaydım! - ama Homeros ya da Puşkin ayarında bir şair; onlar kadar yetenekli olmayan bir şair bu işin üstesinden gelemez - ey okuyucu, eğer bu kadar yetenekli olsaydım parlak renkler ve büyük bir fırçayla bu baloyu resmederdim…
Darbe olmuş. Cuntacılar ibret-i alem için adam asma telaşındalar. Kurbanlardan biri de Veysel Güney. On bir gün arayla yapılan iki duruşmadan sonra idamına karar veriliyor Veysel'in ve 10 Haziran 198l'de asılıyor. ldam gecesini, dönemin Gaziantep Cumhuriyet savcısı anlatıyor:
" ... dedim 'Veysel, son bir arzun var mı? Adettendir, son arzun nedir?' 'Babama mektup yazacağım' dedi. Kağıt kalem verdik. Yazdı mektubunu. Hiç kimseyi tanımıyordu orada ve ipe götürülen bir adamdı. Avukatı yoktu, yakını yoktu, hiç kimsesi yoktu ... " Veysel'in mezarı da yok şimdi. Asmakla kalmamışlar, ölüsünü de vermiyorlar.
" ... Karga ağzında bir karga ölüsüyle geldi uzaktan ve ora da bir yere kondu. Toprağı eşeledi ve ağzındaki ölüyü, açtığı çukura koydu. Sonra eşelediği çukurun üzerini yine toprakla örttü. Bunları gören Kabil'in içi yandı, bir karga kadar olamadığı ve kardeşinin ölüsünü açıkta bıraktığı için pişman oldu. Ah! etti ... "
Ey cellatlar, ey güvercin kasapları, ölüm tacirleri...
İnsan daha konuşmadan, öğrenmeden, bilmeden "mezar kazıyordu" ölüsü için.
Ne Berfo ananın oğlunun ölüsünü verdiniz, ne de Veysel'in mezarını ...
Ölülerimiz nerede?
Bir karga bile değilsiniz. Kabil'in kargayı görüp de utanan kalbi yok sizlerde, anladık.
Ama, yorulmadınız mı, ağzınızda cesetlerle yıllar yılı tepemizde akbaba gibi dolaşmaktan? Bir karga gibi yapın hiç olmazsa. İnin yere ve bırakın ölülerimizi. Kalplerimiz onlara mezar yeridir.