Düşündükleriniz, söyledikletiniz ve yaptıklarınız ahenk içinde olduğu sürece mutlu olursunuz.
Hayatla sürekli ahenk içinde olan, her olayın içlerinde duygusal anlamda iz bırakıp yankılandığı hassas ruhlar ne gülmek nedir bilebilir ne de gülmenin ne olduğunu anlayabilirlerdi.
Hasan Ali Yücel klasikler dizisiKitabı okuyor
Reklam
Filistin yüzyıllardır az sayıda Yahudiye ev sahipliği yapıyordu; bunların yarısı Filistinli Arap komşularıyla ahenk içinde Kudüs'te ikamet ediyordu. Bu küçük cemaat içerisinde hem Sefarad hem Aşkenaz Yahudileri vardı. İspanya ve Kuzey Afrikalı Yahudilerin torunları oldukları düşünülen Sefaradlar, ağırlıklı olarak Arapça konuşuyorlardı ve içlerinden bazıları Osmanlı hükümetinde muhtelif görevler üstlenmişlerdi. On yıllar önce Avrupa'dan göç etmiş olan Aşkenazlar ise genellikle Yiddiş dilini konuşma eğilimindeydi. Bu dil, esasen Almanca ve İbraniceden türetilmiş, daha ziyade Doğu Avrupa Yahudilerinin konuştuğu dildi. Filistin'de yaşayan ve "Osmanlı Yahudileri" olarak anılan Sefarad ve Aşkenaz Yahudilerinin çoğu son derece dindardı. En büyük arzuları, Osmanlı İmparatorluğu içinde kendi Yahudi kimliklerini muhafaza etmek ve geliştirmekti. Rusya'dan kaçanların aksine, içlerinden çok azı, Osmanlı'dan ayrı bir milli yurt yahut da bağımsız bir Yahudi devleti arayışındaydı.
Sayfa 17 - Say YayınlarıKitabı okudu
Ahlâkî davranış daima şahsî olgunluğa dayanır; iyilik, hakikat ve adalet idealleriyle ahenk içindedir.
İnsan ve 3 şeye bakış açısı!..
~~~ İnsanın değişmesi demek, bakış açısının değişmesi demektir. Bakış açısı da üç perspektifli bir yöneliştir. Birinci perspektif, insanın Allah'a bakışı, ikinci perspektif, kendine bakışı, üçüncü perspektif, eşyaya bakışıdır. İnsan, bilerek bilmeyerek, yani şuurunda olarak olmayarak bir bakış açısı taşır ve bakış açısında bu üç eğilim
"...O ne sadelik, o ne âhenk! Ayetler arasındaki irtibâtı muhâfaza hususunda öyle büyük kudret göstermiş ki, bir sureyi okursunuz da hiçbir âyetin başında veya sonunda ufak bir irtibatsızlık göremezsiniz. Müfessirler, âyetler arasındaki irtibat ve münasebetleri anlatmak için sayfalar dolusu izahatta bulunurlar. Üstad ise irtibatı fi'ilen o suretle yapmış ki, bir âyetin bitip diğer âyetin başladığının farkında bile olmazsınız. Bir şiir gibi senelerce üzerinde işlenmiş, hiçbir tarafında, hiçbir noktasında, hiçbir pürüz kalmamış, bir sehl-i mümteni haline gelmiş. Su gibi akıyor. Bir çağlayan gibi gönülleri heyecana veriyor. Beyânın ulviyetine, kudsiyetine o kadar itina göstermiş ki, okuduğunuzun Kelâmullah olduğunu hemen hissedersiniz. Kur'ân-ı Celîl'in hususiyet-i ifadesi tercümesinde de -kudret-i beşer dâhilinde- müncelî... O vakit tamamiyle kanâatim te'eyyüd etti ki. "Yeryüzünde, Âkif'ten başka o selâset ve kuvvette Kur'ân'ı Türkçeye tercüme edebilecek hiç kimse yoktur" diyen Süleyman Nazif tamamiyle haklıdır. Hakikaten Cenâb-ı Hak, bu meziyeti yalnız Âkif kuluna ihsan etmiş. (...)"
Sayfa 251 - Şule YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.