Mutsuzluğumuzun asıl sebebi ısrarla üzerini örttüğümüz, konuşmaktan kaçındığımız, inkâr edip yok saydığımız aile günahlarıydı, hikâyemizin karanlık ve kilitli odalarıydı. Her ailenin sırlarla ve günahlarla dolu kilitli bir odası vardır.
Keşke
Dört mevsimlik bir sene olsa ömür… Keşke onun gözüne denk gelsem. Hep vazgeçmek için erken ama telafi etmek için geç… "Keşke," mağlubiyetin takısıdır; kaçırılmış fırsatların, bastırılmış duyguların, harcanmış hayatların, boşa yaşanmış ya da hakkıyla yaşanamamış yılların, gecikmiş itirafların ağıtıdır.
Çarpılıp çıkılmış bir kapıda, yazılıp yollanmamış bir mektupta, göz yumulmuş bir haksızlıkta, vakit varken öpülmemiş bir elde, dilin ucuna gelip ertelenmiş bir sözde saklıdır. Sönmüş bir çift gözde ya da yitip gitmiş bir güzelliğin ardından iç çekişte…
"Yolunu gözlemeseydim, öyle demeseydim, terk edip gitmeseydim, en güzel yıllarımı vermeseydim…" diye diye sızlanır gider insan.
Oysa keşke’nin panzehiri iyi kidir. İlki ne kadar pısırıksa, ikincisi o denli yiğittir.
"Keşke"cilerin hayatı kasvetli bir pişmanlıklar mezarlığıdır. "İyi ki" ise, yara bere içinde de olsa, yana yana ama doyasıya yaşamış olmanın iç huzurunu ve haklı gururunu haykırır.