Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

mesut doğan

mesut doğan
@alerdem
Şair Yazar
Yüksek Lisans
Eskişehir
https://www.youtube.com/watch?v=SsImHCsMMRg
14 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Büyük şehirlerin birisine gidip geldiği dönemlerde onu çeşitli ortamlarda gören ve uzaktan ince ince tetkik eden varlıklı bir kadın, birçok zengin insanların evlenme teklifini kulak arkası yapmış, onlara garip bir hor görme eşliğinde ironik cevaplar vermiş ve karşı koyamadığı garip bir rüzgârın etkisiyle üstada doğru yaklaşmıştı. Ondan ortalamanın üzerinde bir ilgi göremeyince çok şaşıran bu kadın bir gün “Kuzum söyler misin sen nasıl bir adamsın, herkes benim peşimde koşarken seni tutan şey nedir?” diye sormuştu. Üstat kendinden gayet emin ve vakur bir şekilde uzaklara doğru dalıp gitmiş ve dudakları ince bir gülümseme eşliğinde, önemsizce Cyrano de Bergerac’ın sevgilisi Roxane’ın kollarında can verirken söylediği şeyi söylemişti. “Bütün günahkârları sonsuz bir derinlikte eşitleyen o şey” dedi hüzünle başını yere düşürerek. Kadın bu sözden hiçbir şey anlamadı. Üstat kendinden emin “gururum” diye fısıldadı.
Reklam
Onunla tanıştığımızda deniz kıyısında sıcak bir şehirde yaşıyordu. Orada o sıcak iklimde ince deniz yosunları gibi bakışlarıyla her yanımı sarıp titrettiğinde derin düşüncelere daldım. O ılık, sakin sularda güneşin vurması ve hafif rüzgârların üflemeleriyle nazlı bir nilüfer gibi usulca açan çiçeği nereden de kopardım. Sonra bir gün tüm cesaretimi toplayıp söylemem gereken en önemli şeyi ona söyleyiverdim. O ışıltılı bakışlarını gökyüzüne doğru kaldırdığında içimi sonsuz bir heyecan dalgası kapladı. Gülerek gözlerini hafifçe yumduğunda içimde bir ömür büyüyen ve beni tedirgin eden o korku sessizce kımıldandı. Babası geceler boyu sigara içip uzaklara baktı. İklim farkını ve geleneklerin uyuşmadığını söyledi ısrarla. Annesi ise onun ipek saçlarını son kokladığında genzini yakan, uzun toprak bir yol gibi koktuğunu anımsadı.
Bir kartal yuvası gibi yüksekte, kayalara sırtını dayamış evlerinde ikisi de artık dalda kuruyan meyveler gibi sabahtan akşama dek ovayı ve köyün giriş yolunu gözetlerlerdi. Çünkü en acı ve sevinçli haberler hep oradan, o toprak yoldan gelirdi. Ölüm de kesin oradan gelecek, ovada kim bilir nasıl bir toz bulutu kaldıracak ve davetsiz bir misafir gibi yanı başlarına bağdaş kurup oturacaktı. O, rüzgârın yuvarladığı dikenli bir çalı gibi sessizce gelir, kapıları gıcırdatmadan duvardan atlar sonra usulca içimizden geçer ve geriye pof diye boşalan bir nefes ve hayretle açılmış iki göz bırakır. O her zaman en kestirme yolları iyi bilir. Onun sözcükleri daima sessizdir. Konuşmayı hiç sevmez. Çünkü biz onu o kadar çok uzağa kovaladık ki, kolay kolay gelemez buralara. Yaşlanan her insan nöbet tutar gibi sabahtan akşama dek gözünü kırpmadan onu bekler ve yaklaştığını hissettiğinde onu kovmak için elinde ne varsa çaresizce atar sağa sola.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eşyalar, evler ve insanlar sonsuz, kadifemsi bir maviliğe gömülüp kalan mutlu nesnelere dönüşmüştü. Zaman durmuş ve bir kulak çınlaması gibi masmavi boşlukta neşeyle yüzmekteydi. Benim için zaman hala orada o mavi boşlukta kayıtsızca yüzmeyi sürdürüyor. Sonra dönüp gitmiştin. Gittiğin yer ne kadar uzak olabilirdi ki?
Her gün boş balkonu gözlüyordum. Çiçekler yorgun arzular gibi solmuştu. Bahçe sessizdi. Bütün renkler, soluklar, sesler ve kokular birbirine karışmış, kadit ağaçların karanlık kuytusunda bir çöp yığını gibi çaresiz kalakalmıştı. Soğuk bir rüzgâr tarhların üzerinde gizemli bir ayrılık sisini yoğunlaştırıyor, etrafa damla damla hüzün bırakıyordu. Ay, geceleri karanlık perdelerinizin ağlarında acemi bir balık gibi çırpınıyordu. Perdedeki siluetiniz her geçen gün oyuna katılmayan bir kukla gibi eskiyerek yok oluyordu.
Geri13
50 öğeden 46 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.