‘’Yaseminler bir tüter ki, sinerler insanın üstüne başına derisine.’’
‘’Yumurta da taşın üstüne düşse, taş da yumurtanın, olan yumurtaya olur.’’
Okuduğum her kitapta anlıyorum ki kadın olmak çok zor. Her coğrafyada, her yerde, her şekilde.
Eleni küçük yaşta evinden ayrılarak Girne’li bir ailenin çocuklarına bakıcı olarak işe girer. Talihi güzel gitmeyeceği daha küçük yaşlarda belli olduğu için, iftiraya uğrayarak oradan ayrılır ve meczup olan teyzesinin evine Lefkoşa’ya gider. Müslüman ve Türklerin çok bulunduğunu bu yerde hayatına alışır, müslüman olur. Naciye ismini alır, aşık olup evlenir. Dört çocuk sahibi olur. Fakat talihsizlik onu yine bulur. Tekrar iftiraya uğrar ve evinden ayrılmak zorunda kalır. Bu kez de Pire’ye gider. Yunan ve Hristiyanların olduğu bu bölgede müslüman oluşunu saklayarak hayata başlar. Geçmişini saklayarak tekrar evlenir. Tekrar çocuk sahibi olur. Tabi ki Eleni’nin hayatında tam mutluluğu yaşadığı sırada başına hep bir iş geldiği gibi tekrar mutluluğu son bulur.
Kitabı beğendim, severek okudum. Fakat şunu söylemeden geçemeyeceğim. Kitap içinde yunanca diyaloglara, kelimelere yer verilmiş. Bu kelimelerin açıklamaları verilmemiş. Başlarda kitabı okurken zorlandım, anlamakta güçlük çektim. İlerleyen sayfalarda olaylar açılınca ve karakterler oturunca okumam kolaylaştı fakat dediğim gibi keşke açıklamaları verilseydi daha iyi olurdu.