Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Allah iki şekilde varlıklarda tecelli etmiştir. Biri batıni, diğeri zahiri. Kendini hem celal hem cemal olarak nitelendirmiştir. Bizi de iki karşılıklı sıfatlara sahip varlıklar olarak icat etmiştir. Bu iki sıfatı diğer varlıklarda da yaratmıştır. Ama en belirgin bir şekilde bir arada topladığı varlık insandır. Çünkü insanda iki suret var edilmiştir. Hak sureti ve âlem sureti işte iki elden kast edilen Allah’ın bu iki suretinin tecellisidir.
Allahu Teâlâ Hakkında Vacib Olan Sıfatları...
Tevhid âlimleri, eserlerinde Allahu Teâlâ hakkında vacib olan yirmi sıfat zikretmişlerdir. Bunlar dört kısımda değerlendirilir: 1 - Nefsi Sıfatlar: Bu bir adet olup “vücud” sıfatıdır. 2 - Selbî Sıfatlar: Bunlar beş adettir: Kıdem (ezelî olma), bekâ (ebedî olma), muhâlefetun lil-havâdis (yaratılan hiçbir şeye benze­meme), kıyam binefsihî (kendi
Sayfa 26 - 27 / Küresel Kitap - (14)Fıkhu’I Ekber Şerhi, 16
Reklam
EHL-İ SÜNNETİN İTİKADÎ ALANDAKİ MUTEDİL YAKLAŞIMI Dün paylaştığım yazıda ehl-i sünnetin tarih boyunca mutedil bir yaklaşımı benimseyen, bünyesinde farklı grupları barındıran bir şemsiye kavram olduğundan söz etmiştim. Bu söylemin kuru bir slogan olmadığını ortaya koyma sadedinde bu yazıda ehl-i sünnetin mutedil yaklaşımının itikat (usulüddin)
İNSAN KONUŞAN OLALI!..
NATIKA-Düşünüp söyleme hassası, istadadı. Fesahat ve belagatta söyleme kuvveti. İnsan: Natık-Konuşan. Söz eden, söz söyleyen. Bildiren. Fikir ederek düşünen... Büyük Alman Şâiri, dinî his ve terbiyesi tamam ve bu teslimiyet içinde Allah’ı arayan, mevzuları “her nakışta” hesabı ve “Şiir, bilerek bilmeyerek Allah’ı arama sanatıdır!” ölçülendirmesinde “bilerek” sınıfından ve İslâmî tahassüsü andıran ve uyandıran biri… Ondan bir mısra: “İnsan konuşan olalı!”… Allah’ın 99 güzel ismi hatırda, bütün insanlar Allah’ın mahlûku olarak O’nun konuşanı; bilerek bilmeyerek, doğru veya yanlış, aslında her nefesinde bilerek bilmeyerek onu zikrediyor, onun tasarrufunda oluşunu beyan ediyor… Kelâm Allah’ın bir sıfatı ve varlık “Kün-Ol” sözüyle var oldu… Allah’ın halifesi olmak üzere yaratılan insan, -bilerek bilmeyerek-, bir konuşan; ister söz olarak de, ister lisan-ı hâl ile, bu böyle… “Halkın dili Hakk’ın dilidir!” meşhur; öyledir de Allah’ın rızası nerde, ayrı mesele…" (Salih Mirzabeyoğlu-Ölüm Odası B/Yedi: Nath (Hilâl - Seretan - Kıskaç)-Baran Dergisi, 397. sayı)
Allah İlgisiz Olur mu? Bugün biraz daha örnekli bir şekilde ‘şuunat marifeti’nin ‘esma marifeti’nden daha üst ne gibi kazanımlar sağladığını konuşmak istiyorum. Ancak, üzerinden güç ve meşruiyet alabilmem için, serinin bir önceki yazısının kilit cümlesini hatırlatmaya ihtiyacım var: "Kanaatimce; şuunat tefekkürü/marifeti isimler ve fiiler
Kelâm tarihinin meşhur tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan meselesi. (:
Allah tasavvuru; Nazzâm Tevhîd ve Adâlet Ekolü’nün genel karakteristiğine uygun olarak Allah’ı mutlak biçimde tenzih eder. Allah için zâid olan sıfatları nefyederek sâdece “zât”ının kadîm olduğu görüşünü ispat etmeye çalışır. Allâf’ı anlatırken kısaca değindiğimiz gibi Allah’ın sıfatlarını nefyetmenin mantığı şudur; Örneğin, Allah’ın hâlık olması için mahlûkun bulunması zorunludur. Halk fiilî ortaya çıktığı an mahlûk da oluşmuş demektir. Şimdi, halk sıfatı ezelîdir dediğiniz de mahlûku da ezelîleştirmiş oluyorsunuz. Halbûki Allah’ın zâtından başka ezelî hiçbir şey olamaz. O halde bu halk sıfatı sonradan oluşmaktadır, önceden ise Allah’ın zâtında “ilâhlığın gerektirdiği bir güç/tanrısal bir enerji” olarak hazır durmaktadır.
İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE YENİLİK ARAYIŞLARI KİŞİLER, FİKİRLER, AKIMLAR - ŞUBAT 2011 - İNŞA YAYINLARIKitabı yarım bıraktı
Reklam
“Allah’ın kelâmı bu ezelî ve ebedî otuz iki harf olduğuna, kelâm da mütekellimin sıfatı olduğuna göre onun aynısı olmuş olur. Sıfat zâtın aynısı olduğuna ve ondan ayrılamayacağına göre, kelâmın mütekellimin gayri olduğunu söyleyen küfre girmiş olur. Eğer sıfâtın zâttan ayrı olduğu farz edilirse, bu durumda Zât-ı Bâri’nin aynısı olan şeyden ve gayrisi olan şeyden mürekkeb olduğunu kabul etmek gerekir ki bu imkânsızdır. Eğer bir kimse, “Kelâm, O’nun zatının ne aynıdır ne gayridir” derse, iki çelişkili durum bir araya gelmiş olur. Bu da mecburen bâtıl bir düşüncedir”.6 Hâlbuki sûfîlere göre yaratılış merhalelerinde herbir mertebe bir üsttekinin/içtekinin, öz olarak (hüviyyet ve mahiyyet) aynı olmakla birlikte yaratılmış, kılınmış (caʻliyyet) ve başka bir forma sokulmuş olduğu için ondan ayrıdır. Hükümleri de değişiktir. Son tahlilde Hurûfîlerin yöntemlerinden şeriatın ibtaline varan çıkarımlarda bulunmak mümkünken sûfîlerin yönteminde şerîat şerîattir, hakikat de hakîkattir vurgusu ortaya çıkar. Bu durumu İbn Arabi; “Hakk’ın halk olması, eşyanın zatları, taayyünleri, özellikleri yönünden aynıdır demek değildir” diyerek çok net bir şekilde açıklar. İbn Arabî’ye nazire yapan Muhyî’nin şeyhi Bâyezîd-i Rûmî de; “Cümle şeyde görinendür nûr-ı zât Ana mirʻât oldı cümle kâinât” diyerek doğrudan evrenin sadece onun nûru ve aynası olduğunu ifade eder.7
_İnsan, Meleklerin Cevherindendir. _Nurlu bir cevher, melek gibi marifet-i ilahi ile süslü olunca, elbette meleklerin arkadaşı olur. _İnsanlar görünüşte insana benzeseler de hakikatte halleri başkadır. Kıyamet gününde manalar görünecektir. _İnsanın içindeki ahlakın tamamı 4 kısımdır. Hayvan, canavar, şeytan ve melek ahlakları. _Allah’tan başka
410 syf.
10/10 puan verdi
İnanç Konularını Yeniden Düşünmeye Çağrı
İbrahim Sarmış'ın okurken üzerinde çok emek verdiğini anladığım değerli eseri "Rivayetler ve Yorumlarla Akaid Oluşturmak ve Kabir Azabı" eseri, kabir azabı, ruh meselesi, ahiret hayatının aşamaları, cennet ve cehennemin neliği, cehennemin ebediliği ve sırat köprüsü konuları üzerinde yoğunlaşıyor. Değerli Yazar, araştırmalar ve
Akaid Oluşturmak ve Kabir Azabı
Akaid Oluşturmak ve Kabir Azabıİbrahim Sarmış · Düşün Yayıncılık · 20128 okunma
Allah’ın Zat-ı Sübhaniyesi’nin dışında olan her şey, Allah’ın isim ve sıfatı da olsa, “gayr” ve “siva” olarak anılır. Kelam alimlerinin; “Allah Teala’nın isim ve sıfatları O’nun ne aynısı ne de gayrisidir” sözü ise başka bir anlam ifade eder. Onlar bu sözleriyle ıstılahi anlamdaki “gayr”ı *112 kastetmişler ve bu manada sıfatları “gayriyetten” tenzih etmişlerdir. Yoksa kelamcıların maksadı genel anlamıyla gayriyeti(başkalığı) reddetmek değildir. Nitekim kaideye göre, hususi bir mananın reddi umumi mananın reddini gerektirmez.*113 *112 Kelam ilminde bu kelime sözlük anlamından farklı olarak birbirinden bağımsız, iki şey arasındaki ilişkiyi anlatmak üzere kullanılır. İmam-ı Rabbani de gayr kavramından bu manayı kast etmektedir. Yani kelamcılar, Allah’ın sıfatları Allah’tan bağımsız bir varlığı sahip değildir demek istemiştir. *113 Örneğin teravih namazının farz olmadığını söylediğimiz takdirde onun ibadet olmadığını ima etmiş olmayız. Zira ibadet kavramı vacip, sünnet ve müstehap gibi farzdan başka kavramları da içermekle farzdan daha umumi bir kavramdır.
Sayfa 227 - Semerkand yayınevi
74 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.