incecik parmaklarınla kör bir alfabeyi dürtüyorsun. ellerin kan olmuş fakat aldırmıyorsun çünkü anlatmak istediklerin zaten iç kanaman. sen parmaklarına süs veriyorsun. belki bir işaret seni kendinden kurtarır diye ama hayır, insan kendine mecburdur münevver. kör bir alfabeyi anlamlara kavuşturamaz. bazen anlatamazsın münevver, anlaşılmazlığın o soğuk koridorunda diz üstü kalırsın. biliyorsun.
saçlarını salıyorsun. simsiyah saçlarını bir nehir gibi. ayaklarının altında gıcırdayan parkeler ışık almış. gün ışığı odana dalmış, yüzünü parlatmış. gecenin bilmediğin bir saatinde uykunu çalan rüya hâlâ aklında. dönme dolaplar, deniz kenarı, mavi ışıklar.
tarağından geçen her bir saç telinle yerlere dökülse ağrıların, biliyorum, dünyada başka hiçbir şey bu denli mutlu edemezdi seni. gördüğün rüya dahi. fakat mümkün değil gibi. sesleri duyuyor musun? odanın ardından, birazdan kapına dayanacak kavgayı duyuyor musun? duydun. sevginin bulaşmadığı duvarlara dayadın tek elini. kapın zorlandı. kararttın gözünü, bambaşka bir diyarı ikinci kez düşledin. evinin direği yıkılmış, sen sapasağlam bir bina diledin. açtın gözünü, bu kez düşün de kurtarmadı seni. bu bir iç çekiştir münevver. dört duvarlı iç çöküştür. avuçlarında sakladığın fotoğraf buna şahittir.
tarağın düşüyor, tutun münevver.