Okurken ne yazık ki esere tam anlamıyla odaklanamadım. Gerek karakterler olsun gerekse mekanlar tam anlamıyla oturmamıştı. Olaya geldiğimiz de Serenad kitabın da olduğu gibi yine bir toplumun yaşadıklarını bizlere aktarılmaya çalışılmış. Burada dikkatimi çeken yazarın olayları cinsiyetçi bir yaklaşımla aktarmaya çalışmış olması. Bunu sürekli yapması bir yerden sonra bende bir ötekileştirme duygusu oluşturdu.
Temel kısma bakacak olursak gazeteci İbrahim adında bir karakterin , çocukluk arkadaşı Hüseyin'in ölüm haberini aldıktan sonra doğup büyüdüğü Mardin'e gelmesiyle başlıyor. İbrahim arkadaşı Hüseyin'in ölüm sırrını araştırırken bir Ezidi göçmene kara sevdaya tutulduğunu , Ezidilerin ışid tarafından uğradıkları zulme kadar bir çok acı gerçeği öğreniyor.
Livaneli'nin kalemini Serenad romanıyla tatmış biri olarak, bu eseri biraz yüzeysel buldum. Kendime yazar acaba Dünya'da zulüme uğramış halkların, sesi mi olmaya çalışıyor diye sorarken Romanda şu cümlelere rastladım.
" Derdim, olanları dünya aleme duyurmak falan değil, insanları bakın neler oluyor bu dünyada diye sarsmak da değil, ben sadece kendimi tedavi etmek için yazıyorum, insan denilen yaratıkların arasında yaşama gücünü tekrar bulabilmek için."
son olarak "İnsanlık ağacının kırılmış dalıyız biz" diyerek incelememi sonlandırıyorum.